Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
"Sivil Kemalist" AKP |
Evvelce rahmetli Özal’ın sergilediği, tek parti dönemindeki bütün olumsuzlukları İnönü’ye yıkıp M. Kemal’i ibra ettirme yaklaşımını şimdi AKP devralmış görünüyor. AKP’nin Atatürkçülüğü sahiplenme yarışındaki heves ve istekliliğini gösteren örneklere, bu köşede şimdiye kadar defaatle dikkatleri çektik. Erdoğan’ın M. Kemal’i sahiplenen, “Amacımız ilke ve inkılâpları toplumun ortak paydası haline getirmektir” diyen ve devrimlerin milletin onayı ile gerçekleştiğini iddia eden sözleri kayıtlarda. Genel tavır bu olunca, Dengir Fırat’ın başkan yardımcısı olduğu günlerde devrimler için yaptığı “Toplumda travmaya yol açtı” yorumu, partinin hiç sahiplenmediği bir istisna olarak kaldı. Buna karşılık, İzmir’de AKP teşkilâtınca tertiplenen bir panelde M. Kemal hakkında eleştirel sözler sarf ettiği için Atilla Yayla’ya karşı linç kampanyası başlatıldığında, onu çağırıp konuşturan davet sahibi olarak iktidar partisinin sergilediği tavır da ibretlikti. Fikir ve ifade özgürlüğü adına da olsa Yayla’yı savunmaktan kaçındığı gibi, tersine linççilerin safında yer almıştı AKP... Erdoğan’ın Baykal’la giriştiği son polemikte İnönü’yü Hitler özentisi içinde olmakla suçlaması, başta ifade ettiğimiz tartışmayı yine tetikledi. Konuyla ilgili olarak AKP Grup Başkanvekillerinden Salih Kapusuz’un değerlendirmesi şöyle: “Sağ kesimin İnönü’ye tepkisi, Atatürk sonrası uygulamalardan kaynaklanıyor. Toplumun gerçek anlamda Atatürk’le sorunu yok. Bizim kesimde Kurtuluş Savaşındaki komutanlığı ve liderliği nedeniyle Atatürk çok müsbet değerlendirilir...” (Aslı Aydıntaşbaş, Milliyet, 3.5.2010) Bu yorum, Kapusuz’un “bizim kesim” dediği çevreler açısından geçerli olabilir. Nitekim partinin ağır toplarından, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da, “Bizim Atatürk’le hiçbir zaman sorunumuz olmadı” şeklinde beyanları mevcut. Daha ötesinde, şu sözler de yine Arınç’a ait: “Atatürk milliyetçiliğine bağlıyım. Atatürk yaptığı devrimlerle bu ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması hedefini gösteren kişidir. Mirasına sahip çıkacağız...” (Akşam, 4.12.2002) (Bu noktada, Arınç’ın seslendirdiği yaklaşımın, vaktiyle “küçük Erbakan” diye anıldığı eski partisinin lideri tarafından da ısrarlı bir şekilde defalarca dile getirildiğini hatırlatmış olalım. Her fırsatta “Atatürk yaşasaydı partimizde olurdu” diyen ve tek parti devrine yönelik eleştirilerini 1938 sonrasıyla sınırlayarak M. Kemal’e dokundurmayan siyasetçi, Erbakan değil miydi?) Keza AKP’li Bakanlardan bilhassa Egemen Bağış ve Faruk Özak gibi isimlerin, “En büyük Atatürkçü bizim parti” beyanını dillerinden düşürmeyip her fırsatta tekrar ettikleri de bir vakıa. Bakan Ertuğrul Günay’ın, Atatürk referanslarıyla başlatılıp şu günlerde tamamen tıkandığı görüntüsü veren demokratik açılımı dahi “Atatürk devrimlerinin devamı” olarak nitelediği de. Görüldüğü gibi, AKP, Kemalistlik tekelini ellerinde tutan elitlere bir türlü kabul ettiremese de, Atatürkçülük yarışını bırakmamakta kararlı. Geçtiğimiz günlerde Foreign Affairs dergisinde çıkan bir yorum ise, AKP’nin bu noktadaki konumunu iyice netleştiriyor. Bu yoruma göre: “Kemalizmin Batıya bakan yüzünü yaşatan AKP, sivil Kemalizmin savunucusu haline gelerek, Kemalizmin gereklerini yerine getiriyor...” 24.4.2010 tarihli Zaman’ın haberinde çıkan bu yorum, AKP’nin talip olduğu gerçek misyonu bir defa daha açıkça gözler önüne sermekte: Şimdiye kadar askerî yöntemlerle, darbelerle, baskı ve dayatmalarla ayakta tutulmaya çalışan bir ideolojiyi, değişen ülke ve dünya şartları bu yöntemleri artık kullanılamaz hale getirince, sivil metodlarla devam ettirip ömrünü uzatmak... Şerif Mardin’in “kuru ve sığ” olarak nitelediği, içi boş ve tükenmiş bir ideolojiyi cilâlayıp sürdürmeye talip olmak, pek akıl işi olmasa gerek. Ama neticede herkes tercihinde özgür. Neticesine de katlanmak kaydıyla... 07.05.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (04.05.2010) - 1 Mayıs ve şehitler (24.04.2010) - Paketle uğraşırken (22.04.2010) - Hayra alâmet değil |