Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
Allah'ın yaratıkları, O'nun dilediği kadarından başka, İlâhî ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. O'nun hâkimiyet ve saltanatı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri tasarrufu altında tutmak O'nun kudretine ağır gelmez.
Bakara Sûresi: 255 |
07.05.2010 |
Hizmetimiz, âsâyiş ve inzibatı da temin eder Hizmetimiz, emniyet ve hürmet ve merhameti tesisle hem âsâyişi, hem inzibatı, hem hayat-ı içtimaiyeyi anarşilikten kurtarmaya çalışıp, sizin hakikî vazifenizin temel taşlarını tesbit ediyor, takviye ve teyid ediyor. Ey ehl-i siyaset ve hükümet, evham edip bizlerle uğraşmayınız. Bilâkis teshilât göstermeniz lazım. Çünkü hizmetimiz, emniyet ve hürmet ve merhameti tesisle hem âsâyişi, hem inzibatı, hem hayat-ı içtimaiyeyi anarşilikten kurtarmaya çalışıp, sizin hakikî vazifenizin temel taşlarını tesbit ediyor, takviye ve teyid ediyor. Kastamonu Lâhikası, s. 100 *** Çok tecrübelerle ve üç vilâyet zabıtasının itirafıyla ve üç vilâyet mahkemesinin müttefikan beraat kararıyla ve üç cemiyet-i ilmiyenin ve ehl-i vukufun tahsin ve takdirleriyle sabit olmuş ki, Risâle-i Nur eczaları ve şakirtleri, Emniyet Müdürünün ve zabıtanın vazifeleri olan asayiş ve idare ve inzibat ve ahlâksızlığa karşı, komiserlerden ziyade, serkeşleri itaate getirmek ve asayişi temin etmekte, mânevî ve tam tesirli mânevî inzibat memurlarıdır. Onun için, zabıta, evhamla değil, kemal-i takdirle (...) bakmalıdır. Emirdağ Lâhikası, s. 188-189 *** Hapishane müdürleri ve sergardiyanları ve belki memleketin idare müdebbirleri ve asayiş muhafızları, Risâle-i Nur’un bu dersinden memnun olmaları gerektir. Çünkü bin mütedeyyin ve Cehennem hapsini her vakit tahattur eden adamların idare ve inzibatı, on namazsız ve itikatsız, yalnız dünyevî hapsi düşünen ve haram-helâl bilmeyen ve kısmen serseriliğe alışan adamlardan daha kolay olduğu çok tecrübelerle görülmüş. Şuâlar, 11. Şuâ, Birinci Mesele, s. 177 *** Âsâyişi temin ve idare memurları, inzibat polisleri ve komiserleri bize ve mesleğimize karşı değil tevehhümkârâne taarruz ve evhama düşmek, belki himayetkârâne teşvik ve teşcî etmek, vazifelerinin muktezasıdır. Çünkü, onların vazifelerinin temel taşı hürmet, merhamet, helâl-haramı bilmekle itaat düsturuyla hayat-ı içtimaiye emniyet dairesinde cereyan edebilir. Risâle-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu esasları temin ediyor. Neticesi de bilfiil görülmüş. Risale-i Nur’un en mühim merkezi Isparta ve Kastamonu olduğundan sair memlekete nispeten, zabıta memurları insafla dikkat etseler, Risâle-i Nur’un onlara parlak yardımını görecekler. Hem talebelerinde bu kadar kesret ve kuvvet ve hak ellerinde bulunduğu halde, âsâyişe hiçbir zararı dokunmadığını ve talebelerden bin adam, on adam kadar hayat-ı içtimâiyeye zarar vermediklerini, kalbi bozuk olmayan görür. Bu meselenin sırr-ı hikmeti budur ki: Âlem-i insaniyette ve İslamiyette üç muazzam mesele olan, İmân ve şeriat ve hayattır. İçlerinde en muazzamı İmân hakikatleri olduğundan, bu hakaik-i imaniye-i Kur’aniye başka cereyanlara, başka kuvvetlere tabi ve âlet edilmemek ve elmas gibi o Kur’an’ın hakikatleri, dini dünyaya satan veya âlet eden adamların nazarında cam parçalarını indirmemek ve en kudsi ve en büyük vazife olan imanı kurtarmak hizmetini tam yerine getirmek için, Risale-i Nur’un has ve sadık talebeleri, gayet şiddet-i nefretle siyasetten kaçıyorlar. Hatta sizin bu kardeşiniz-siz de bilirsiniz-bu on sekiz senedir, o kadar muhtaç olduğum halde siyasete, hayat-ı içtimâiyeye temas etmemek için hükümete karşı birtek müracaatım olmadığını ve bu sekiz dokuz aydır, küre-i arzın bu herc ü mercinden birtek defa ne sual ve ne de merak etmek ve ne de anlamak ve ne de medâr-ı sohbet etmediğimi, hatta şimdi sulh olmuş mu, harp bitmiş mi, İngiliz ve Alman’dan başka kimler harp ediyor, bilmediğimi biliyorsunuz. Hem herkesi geveze ve sersem eden ve üç seneden beri odamdan işitilen radyoyu, iki defadan başka ne dinlediğimi ve ne de sorduğumu, benimle beraber olan sizler biliyorsunuz. Bu derece bu vaziyetlere karşı alâkasız ve lâkayt bir adamın takip ettiği mesleğe taarruz eden ve evhama düşüp tarassutla sıkıntı veren, ne derece insaftan uzak düştüğünü en insafsız da tasdik eder.
Kastamonu Lâhikası, s. 108 LÜGATÇE: teshilât: kolaylaştırmalar. inzibat: âsayiş, düzen ve rahatlık; sağlamlaşmak; polis vazifesini gören asker. teşcî: cesâret verme, şecaatlandırma. herc ü merc: darmadağın, allak bullak, karmakarışık. |
07.05.2010 |
Kabul buyur Üstadım
Her bir kardeşimizin her bir meziyetini, Tefâni sırrı ile her bir faziletini, Uhuvvetle koruruz dâvânın izzetini. Fenâ fil-ihvânız biz, kabul buyur Üstadım
Nurun üssü'l-esâsı, tam bir uhuvvettir. Meslek ve meşrebimiz, haliliye, hıllettir. Bu hılletin esası, halis samimiyettir. Fena fi'n-Nur olmuşuz, kabul buyur Üstadım
Okuyunca risâle, tashih eder imanı. Akıl ve kalbimizin nurlanır her bir yanı. Susturup tard ediyor kötü nefsi, şeytanı. Fenâ fi'r-Risâleyiz, kabul buyur Üstadım
Rabbim gönderir elbet her yüzyılda müceddid. Bütün meseleleri risâle eder tecdid. Ahireti kurtarıp okuyan olur Said. Fena fi'l-müceddidiz kabul buyur Üstadım
Fitne-i ahir zaman en dehşetli bir zaman. Deccaldan ve Süfyandan demeliyiz el-aman. Mehdiye tâbi olsak dosdoğru olur iman. Fena fi'l-mehdiyiz biz, kabul buyur Üstadım
Her bir Nur Talebesi, Üstadın numunesi. İman, Kur'ân hizmeti, evvel âhir gayesi. Makam, mevki aramaz talebelik, pâyesi. Fena fi'l-Üstadız biz kabul buyur Üstadım
Kalbimiz, vicdanımız, cemiyet hayatımız, Külliyatla sağlanır uhrevî rahatımız. Hava, su, ekmek kadar vardır ihtiyacımız. Fena fi'l-Külliyatız, kabul buyur Üstadım
MEHMET KOVANCI |
07.05.2010 |