Faruk ÇAKIR |
|
Sıradaki yasak |
Yıllardan beri devam eden ‘Taksim kâbusu’ 1 Mayıs mitinginin bu meydanda yapılmasıyla sona erdi gibi. 32 yıl sonra meydanı dolduran kalabalık ufak tefek tartışmalar dışında olaysız dağıldı. Bu da gösteriyor ki dışarıdan müdahale edilmediği sürece böyle toplantılarda ‘kavga’ çıkmayabiliyor. Elbette bu yıl ‘kavga’ çıkmamış olması bundan sonraki yıllarda ‘hiç kavga çıkmayacağı’ anlamına gelmez. Her zaman ihtiyatlı ve tedbirli olmakta fayda var. Çünkü kalabalık kitlelerin provoke edilmesi her zaman mümkündür. Zaten geçmiş yıllardaki ‘kavga’ların kendiliğinden çıktığını söylemek de mümkün değil. Görgü şahitlerinin ifadesine göre 1977’deki ‘kavga,’ çevredeki binalardan, meydanda toplanan insanların üzerine ateş açılmasıyla başlamış... Kimileri diyebilir ki, “Hiç öyle şey olur mu? Hangi insan, öldürmek maksadıyla kalabalık üzerine ateş açabilir?” Tabiî ki ‘insan’ olanın böyle bir şey yapması akla gelmez. Fakat ‘provokatör’ler de zaten tam bu iş için görevlendirilmiş kişilerdir. Hiç olmayacak şeyleri yaparlar, kavga ve kargaşaya sebep olurlar. Niçin mi? Elbette ki “Memleketi uçurumun kenarından kurtarmak” için! Nitekim, 1977 ve sonraki yıllarda meydana gelen provokasyonlarla 12 Eylül 1980’in bahanesi hazırlanmış, darbeciler için gün doğmuştur. Hiç kimse “Her taşın altında darbeci arıyorsunuz” demesin. Geçmiş yıllardaki ‘darbe planları’nın ortaya çıkıp deşifre olması yıllar alıyordu. Günümüzde ise bu planların üzerinden yıl geçmeden deşifre oluyor. Deşifre olan planlara bakıldığında geçmiş yıllarda meydana gelen hadiselerin de tesadüf olmadığı anlaşılır. 1 Mayıs mitingleri için konulan “Taksim yasağı” sona erdiğine ve kıyamet de kopmadığına göre acaba “sıradaki yasak”ın sona ermesi için ne bekleniyor? Türkiye’yi idare edenler bilmiyormuş gibi yapıp, “Sıradaki yasak da neymiş?” demesin. Herkes biliyor ki çoktan sona ermiş olması gereken ve her fırsatta ertelenen “sıradaki yasak” başörtüsü yasağıdır. Kimileri bu yasağa ‘alışmış’ olabilir, ama millet ekseriyeti bu yasağa alışmadı ve alışmayacak. Çünkü bu yasak inanç ve eğitim hakkını engelleyen bir yasak. Yasakçıların dillendirdiği, ama kendilerinin de inanmadığını düşündüğümüz bir bahanesi var. Onlara göre başörtüsü yasağı sona erip başörtülüler de üniversiteye girerse ‘kargaşa’ çıkar! Utanmadan ve sıkılmadan bu iddiayı dillendiren ünlü siyasetçiler ve ‘bilim adamları’ var. Türkiye ve dünya gerçeklerine bu kadar yabancı bir iddia olabilir mi? Herkes kendi yakınındaki insanlara baksa görür ki, başı örtülü olanlar ile başı örtülü olmayanlar arasında hiçbir ciddî problem yok. Aynı evde başı açık olan ve başı kapalı olan kız ya da gelinler yok mu? Nerede bunlar arasında bir ‘kavga’ çıktı? Yakınında, komşusunda böyle kişiler olmayanlar bugün çıkıp Taksim’i gezsin. Ya da Kızılay’ı, Caddebostan’ı, Bağdat Caddesini... Görülecektir ki başı örtülü olan ile, başı açık olan yan yana, kol kola aynı yolda yürüyor. Kimisi ‘iş’e, kimisi ‘okulun kapısına’ kadar birlikte gidiyor! O halde kanunsuz ve haksız başörtüsü yasağının sona ermesiyle ‘kavga’ değil, Türkiye’ye huzur, barış ve mutluluk gelir. Hem de devlet ile millet kaynaşmış, barışmış olur. Yasakçıların istemediği de zaten budur! 03.05.2010 E-Posta: [email protected] |