Şükrü BULUT |
|
Dindarlar Marksistlerle ittifak edebilir mi? |
Tarih mütemadiyen “tekrarlarını” teşhirle meşgul. Yeni modeller, değişik renkler ve farklı giysilerle, “dünde oynananları” yeniden sergiliyor. Dış görünüşün aldatıcılığı basiretleri yeniden köreltmiş. Ekseriyet “yeni şeyler” zannettiği “dünkü oyunların” seyrinde öyle meczup ki. Bu defaki “zihin tutulmalarını” küresel medyanın iğfali daha da sıkıca bağlamış. Ashab-ı Kehf’in uykusuna özenmiş bir kısım dindarlar yıllar geçtiği halde bir türlü uyanamıyorlar ve intibahlarını isteyenleri, çevrelerinden uzaklaştırıyorlar. Şu girizgâhla sizi 1950’li yılların Mısır’ına, Irak’ına ve 1970’li yılların Afganistan’ına dâvet edecektik. Dindarları tarafından ikiye parçalanmış Pakistan’ına... Dünyanın hakim cereyanlarından habersizce “siyasal İslâmla” halklarını çeşitli istibdatlardan kurtarmak isteyen mazlûmları hatırlatacaktık. Baas rejiminin mahiyetini bilmeden Nâsır ve arkadaşlarıyla Kral Faruk’a karşı işbirliği yapan şehitleri siz bizden daha fazla bilirsiniz. Sonra, İrak’ta Melik Faysal’ın ve Said Nuri’nin beşikteki çocuklarıyla birlikte yine Baasçılarca hunharca katledilişini, komünist rejimin kuklalarıyla Zahir Şah’ı devirmeye çalışırlarken Fergana’ya bitmeyecek gözyaşı ve kanı dâvet edenlerin çilesini ve İslâm dünyasındaki gençliği politize eden Mevdudî’nin bilmeden parçaladığı Hint Müslümanlarının uzayıp giden ıztırabını sizlerle paylaşarak, tarihin şu dershanesindeki yeni derslerinden istifade etmeye çalışmaktı, asıl maksadımız. “Siyasal İslâmın” gözlerini, iktidar nimetlerinin hırsı bürümeye görsün. Birbirinden şark ile garp kadar uzak mesafeleri cerbeze ile bitişik gösterebilirler. Düşmana karşı ancak harpte caiz olan yalanı barışta da tercih ederek cemiyetin emniyetini tahrip ediyorlar. Ve en önemlisi düne kadar, âlem-i İslâma yardım etmekte olan “İsevî dünya” ile irtibatlarımızı “Küfür tek millettir” sloganıyla kesen “din merkezli siyaset,” bugün liberal kimliklerle ortaya çıkıyor ve dünün Marksistleriyle ittifaklara girişiyor. Türkiye’yi kana bulayan teröristlerin idamına hayıflanan bu siyasal İslâmcılar, Nazım’a medhiyeler düzerek kompleks ve zilletin yeni bir derecesini gösteriyorlar. Küresel sefih ve dinsizlerin—ki onlar kendilerine bugün yine liberal diyorlar—cereyanına kapılmış bizim yeni liberal ve eski İslâmcılarımız, muhataplarını ya tanımıyorlar veyahut başka şeylerin peşindeler. Bütün semavî dinlerin can düşmanı, insanî değerlerin muharribi, genel ahlâkın tahripçisi, sefahat ve zulümle nefes alıp veren global dinsiz cereyanların bu dindarlara gösterdikleri iltifat ve verdikleri rüşvetlerin maksatlarını anlamamak elbette insanî olamaz. Dindar olmak cihetiyle aynı gemide bulunduğumuz “siyasal İslâmcılara” bu hatırlatmamızı mübalağa kabul edenlere bir tahatturumuz daha olacak. Yirmi sene önceki Babıali günlerine gidelim. O günlerin arşivlerinde dolaşalım. O günün hassasiyetlerini basılı ve digital medyadan uçuran acaba ne idi? Dünkü haramlar bugün nasıl helâl oldu? Müslümanları dinsiz ve sefih Avrupa’dan ayıran hatlar nereye kaçtı? Giyimden iç mimarîye, müzikten sinemaya, edebiyattan seyir ve temâşâya kadar bizi İslâmiyet ve insaniyete inanmayanlardan ayıran çizgilere ne oldu? İsterseniz yazılı ve digital medyanın reklâmlarına göz ucuyla bakabilirsiniz. İmandan kaynaklanan hayânın nüvesi varsa dikkat edenlerde, utançlarından kızarmayacaklar mı? Yine yirmi-otuz sene önce kapı aralığından bile gözlerini göstermeyen bazı dindar kesimlerdeki kadınlarda yaşanan “açılıma” da dikkat etmişsinizdir. Ehl-i dünya ile aynı “deniz kenarlarını” ve lüks otelleri paylaşan hanfendilerin tayyörlerle yabancı erkeklerin meclislerinde eşlerin “gururu” olmasını neye bağlayacağız ki... Hele yine o dindar basının aileleri sinema, tiyatro ve eğlenceye teşviklerini belki bir başka açılım olarak kabullenmek gerekiyor. Anlaşılan dinde bir değişme olmuş. Kemalistlerle neoliberaller “değişim ve dönüşüm” projelerinde hedeflerine ulaşmışlar. Teorisi konuşulmadan “pratikte bir reform” olmuş. En acısı şu ki, bütün bu reformların kapısını açan dünün “siyasal İslâmcıları,” 1974’te olduğu gibi tekrar Marksistlerle ittifaklara girişiyorlar. Neden? 03.05.2010 E-Posta: [email protected] |