Hüseyin EREN |
|
Okuma haritası |
Kalemi kemâlde bir yazardan okumuştum: “Fazla kitap okuyan biri değilim. İçimde soru oluştuğunda, o soru etrafında kitaplar okurum.” Sorunu olan soru sorar ve o soru etrafında hayata, hadiselere, kitaplara dikkat nazarla bakar. İhtiyaç duyarak okumak; ihtiyacı karşılayan en iyi okuma şekli. Musîbetler duâların vakti olduğu gibi okumaların da vaktidir. Hasta olan birinin en ihtiyaç duyacağı okuma “Hastalar Risâlesi” olsa gerek. Öyle ki o Risâlenin sonunda “Bu kitap her derde devadır” ibaresinin tevafuku ne güzel bir tevafuktur. Bütün olarak bir defa okuduktan sonra sabah ve akşamda bir doz “devâ” alınabilinir; duygu tansiyonuna, zihin ritmine iyi gelir, gönlü cilâlar, dimağı temizler. Her dozda tatlı sabır ve şükür şırınga eder, manevî bünyeyi güçlendirir. Yeten bir okuma mıdır? Değildir. Çerçeve biraz daha genişletilebilir; sabır kahramanı Eyyüb‘den (as) bahseden İkinci Lem’a sabah seherinde teennî ile okunabilinir meselâ. “Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dar-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.” Bitmeyen ihtiyaç yeni okumalara kapı açar: Yirmidördüncü Mektub: “Ey insan-ı müştekî! Sen ma’dum kalmadın, vücud ni’metini giydin, hayatı tattın; camid kalmadın, hayvan olmadın. İslâmiyet ni’metini buldun; dalâlette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hakeza.” Mevt ve musîbetlerin sırrı keşfi, dem ve damarlara işleyen okuma ile ayan olduğu gibi asıl hastalığın, imanda tazelenmeme ve derinleşerek gelişememe olduğu fark edilecektir. Bağımlılık getiren ihtiyacı okuma bağışıklık sistemine de iyi gelir. Mikropların etrafında mevlevîvârî dönerek yok eden askerler gibi; zihin duvarlarına saldıran, iman mahalli gönül surlarını aşmak isteyen şirk askerleri, vesvese ordusu defedilinceye dek takip edilmeli okuma… Akıl midesinden kalbe, kana, âsâba, ele, göze, dimağa nüfûz eden bir okuma karşısında hangi şüphe mikrobu kalır, izinsiz ve sinsi büyüyen hangi hücre dayanabilir? Radyoterapi, kemoterapiden daha iyi gelir; Kur’ân ve kâinatla buluşturan Nurterapi. Vücudun her tarafını tarar; düşünce hücrelerinin hepsine girer, duygu damarlarının bütününe tesir eder; kalbe kut ve gıda, zihne şuâ olur. İsteyen burada durur, sabah ve akşam birkaç doz “devâ” ile yetinir, isteyen “Dördüncü Şuâ” şuâ tedavisine başlar. Arada “Yirminci Mektub”un birinci makamı, takiben “Üçüncü Şuâ” ile devam edebilir. Her insan biraz kendi doktoru olmalı değil mi? Kendine göre bir okuma şekliyle kendini tedaviye çalışan bahtiyar bir doktor; hastalıkla, musîbetle, hayatla sorunu olan ve soran bir doktor. Asrın tabibinin Kur’ân eczanesinden derlediği tiryakları gözüne, gönlüne, aklına, dimağına süren bir doktor. Sorunu olan ve soran sadece musîbete düşenler değildir; sorma cesareti olan ve cevap peşinde yürüyen kalbi hüşyar, aklı nurlu olanlardır. Meselâ İsm-i Azam ve “Ene” sorusu nasıl bir okuma şekliyle okunmalıdır; tek başına, bir mecliste müzakere ederek, hangi Risâleler, hangi satır araları, hangi Lâhika’daki şifreli cümleler? Böyle bir ihtiyaç hissedilirse ilgili yerler açılacak, cevaba yaklaşılacaktır, çünkü ihtiyaç şiddetlidir. 26.05.2010 E-Posta: [email protected] |