Mehtap YILDIRIM |
|
Risâle-i Nur, imanlı gençliğin imanını yeniliyor |
Gençlik çağı genel olarak arayış içinde geçen, çalkantılı bir dönem olarak tarif edilir. Kalbini, ruhunu ve aklını doyurma çabasında olan genç, çeşitli yollara başvurur. Kimi futbol fanatiği olur, tuttuğu takımın maçını seyredebilmek ve fanatik dostlarıyla bir araya gelebilmek için Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna gider. Kimisi ise içindeki boşluğu müzikte arar, sevdiği san’atçıların konserlerinde ön sırada yer alabilmek için can atar. Kimilerinin ise vazgeçilmez eğlencesi arkadaşlarıyla bir arada olduğu kafe ve kantin gibi ortamlardır. Bunların hepsinin ortak bir sebebi vardır ki; içinde hissettiği eksikliği, kendini meşgul edecek bir faaliyetle doldurarak mutlu olmaya çalışmak. Bu gençlik, özünde Müslüman bir gençliktir. Müslüman ailelerin çocuklarıdır. Fakat yaşantılarına baktığımızda bir çoğunun sanki gayrı müslim gibi yaşadığına şahit olmaktayız. Tesettür emrine uymayan görüntüleriyle, konuşma, hâl ve hareketleriyle, süflî eğlencelere ve sefahate seve seve atılmalarıyla âdeta Müslüman olduklarına dair taşıdıkları bir emâre bulunmayan bir gençlikle karşı karşıyayız. Böyle eğlencelere koşa koşa giden gençlik, aynı azmi ve gayreti farz olan ibadetleri yerine getirmekte göstermezler. Böyle bir gençliğin ortaya çıkmasında, onları yetiştiren ailelerin, toplumun ve devletin de payı vardır. “Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imânî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir.”1 Bediüzzaman Hazretleri’nin bu tesbiti, yukarıda bahsettiğimiz problemle ilgili olarak kısa ve öz, çok önemli bir tesbittir. Kurtuluş çarelerini ve reçetelerini ise, yine, ömrünü “evlâdım” dediği gençlerin ebedî hayatlarını kurtarmaya adamış ve bunu kendine en ulvî vazife bilmiş Bediüzzaman Hazretlerinin Risâle-i Nur Külliyatında buluyoruz. İşte Risâle-i Nur, çeşitli tuzaklarla dininden uzaklaştırılan, görünürde adetâ bir gayr-ı müslim gibi yaşaması telkin edilen Müslüman gençliğin imdadına taze kan gibi yetişiyor ve imanlı gençliğin imanını yeniliyor. Risâle-i Nur, gençliği içinde bulunduğu sarhoşluklardan silkeliyor ve kendine getiriyor. “Ey genç kardeşim, arkadaşım, sen aslında bu değilsin, bulunduğun yer orası değil, sen cennete namzetsin!” diyor. Risâle-i Nur, gençliğin dünyasını meşgul eden “Bu sene hangi kıyafetler moda?”, “Hangi filmler vizyonda?” gibi basit ve mânâsız sorular yerine gençliğe: “Benim dünyaya geliş gayem ne? Nereye gideceğim? Öldükten sonra nelerle karşılaşacağım? Hayatın sırrı ne? Kâinatta niçin bitmek tükenmek bilmeyen muazzam bir faaliyet ve düzen var? Her an etrafımızda devam eden yıkılış ve yapılışların hikmeti ne?” gibi mânidar sorular sorduruyor. Risâle-i Nur gençlere kucak açıyor ve kendisine dost ve talebe olacak müdakkik ve zekî muhataplarını bekliyor. Zirâ bugün çözümü beklenen ferdî, ailevî, içtimaî bütün dairelerdeki sorunların çözümü ve çaresi Risâle-i Nur’da vardır. 16 Mayıs Gençlik ve Nur Bayramınız kutlu olsun! 16 Mayıs Pazar günü Ankara’da Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşen gençlik kongresi de Risâle-i Nur’a koşan binlerce bahtiyar genci bir araya getirdi. İşte böyle olmalı gençliğin bayramları. Kemalizmin ürünü olan ve adına “bayram” denen kutlamalar, şenlikler, Müslüman gençliğin bayramı olamaz. İşte bu yüzden, biz, 19 Mayıs değil de, 16 Mayıs Gençlik ve Nur Bayramınız kutlu olsun diyoruz. İmanını Risâle-i Nur ile yenileyen, tazeleyen, böylece ebedî gençliği elde eden gençlerden olmamız duâsı ile…
Dipnot:
1- Emirdağ Lâhikası s. 39. 21.05.2010 E-Posta: [email protected] |