Sami CEBECİ |
|
Altınşehir’de altın kalpli insanlar |
Mazisi insanlık tarihi kadar eski olan İstanbul, çeşitli devletlere başşehirlik yaptığı gibi; Osmanlı Devletine de tam dört yüz yetmiş bir yıl payitaht olarak merkez oldu. Çoğu insanların “Taşı toprağı altındır” diyerek koşup geldiği ve çalışkan insanların da ekmek parasını kazandığı bu güzel şehir üzerine nice şiirler ve hatta kitaplar yazılmıştır. Özellikle, İstanbul âşığı olan Yahya Kemal Beyatlı “Bu şehr-i İstanbul ki, bimisli bahadır. / Bir sengine bütün Acem mülkü fedâdır” mısralarıyla biraz abartılı da olsa, ona olan sevgisini ilân etmiştir. Yani, emsâlsiz bir değere sahip olan İstanbul’un bir taşına, bütün İran toprakları bedel olamaz demiştir. 2010 yılı için Avrupa kültür başşehri kabul edilen İstanbul, gerçekten dünyada bir eşi daha olmayan coğrafî bir yerde ve güzelliktedir. Asya ile Avrupa kıt'alarını birbirinden ayıran ve Karadeniz ile Marmara Denizini birleştiren Boğazı, asma köprüleri, Osmanlı Camileri ve tarihî yerleriyle, yerli ve yabancı turistlerin gözdesi olan İstanbul’un en zor tarafı çok yoğun olan trafiğidir. Bu yüzden, Yahya Kemal Beyatlı’nın ifâdelerini ben kendi adıma tersine çevirdim ve “İstanbul’un en güzel tarafı Ankara’ya dönüşüdür” demeye başladım. Bir vazife gereği, altı ay boyunca, ayda iki üç günlüğüne İstanbul’a gitme durumum oldu. Bu vesileyle çeşitli semt derslerine götürüldüm. İstanbul’u ve dâvâ arkadaşlarımı yakından tanıma imkânım oldu. Geçtiğimiz Pazar akşamı değerli dostum Celâleddin kardeşle Altınşehir’e gittik. Fatih semtine yaklaşık otuz kilometre mesafede olan bu semtin adı Altınşehir idi. Fakat, bakıma muhtaç alt yapısı, yolları ve ara sokaklarıyla gecekondu görünümündeydi. Zaten binaları da hisseli tapuydu. Lüks apartman inşaatları bir hayli yakınına kadar gelmişti. Zamanla bu semt de güzelleşecek ve tanınmaz hale gelecekti. Hizmet merkezimiz, Şahin Tepesi mahallesindeydi. Badanası ve tefrişâtıyla yenilenmişti. Büyük çoğunluğunu Vanlı kardeşlerimizin oluşturduğu altmış civarındaki dâvâ arkadaşımızın ekseriyeti oradaydı. Altın kalpli, içi dışı aynı, kardeşlik ruhunun fiilen yaşandığı, ihlâs ve tesânüdün en güzel örneklerinin göründüğü ve Anadolu’nun buram buram koktuğu bu temiz yürekli insanları ilk defa görüyordum. Fakat, kırk yıllık dostlar gibi birbirimize kaynaştık ve kucaklaştık. Ömer Sungur, Muzaffer, Hüseyin, Yaşar Metin, Sadettin ve daha niceleri... Bediüzzaman Hazretleri uzun yıllar Van ilinde kaldığı için, onu kendilerine hemşehri bilen ve onun kudsî dâvâsına samimî olarak sahip çıkan bu kahraman insanlar, İstanbul’un zor hayat şartlarına rağmen hizmeti omuzlamışlar ve geleceğe taşıyorlardı. Risâle-i Nur Hareketinin mahiyetini ve sâir hizmet metotlarından farkını paylaşarak, bir kişinin imanının kurtulmasına vesile olmanın ne kadar sevaplı bir hizmet olduğunu müzâkere ettik. Bu hizmeti yapabilmek için mutlaka günlük Risâle derslerimizin okunmasının zaruretini, Kur’ân, Cevşen ve sair evratlarımızın ihmal edilmemesi gereği üzerinde durduk. Zaten, onlar da ellerinden geldiği kadar bu vazifeleri yapmaya devam ediyorlardı. İstanbul’un bütün semtlerinde olduğu gibi, Altınşehir’de de bu kudsî hizmete gönül ve omuz verenleri yürekten tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz. 19.05.2010 E-Posta: [email protected] |