Şükrü BULUT |
|
Ölmüş rejimin bekçiliği |
Sakın ölüye bekçilik yapılır mı, demeyiniz. Ölülerden korkanlar kategorilere ayrıldıkları gibi, bekçilik yaptıkları nesnenin ölümünden habersizce huzurunda “nöbet bekleyenler” de birkaç sınıf halinde incelenmelidir. Bolşevizmin cihan hakimiyeti peşinde koşanlar; onu ölürken fark edememişlerdi. Şahlarının esaretinden bîhaber fedaîlerinin naralarına benzer tarrakaları 1980'de İstanbul'da duyduğumuzda, sosyalizm veya bolşevizm çoktan ölmüştü. Gorbaçov ile Yeltsin “içi boş iskeletine” dokunduklarında, dünya onun yere yığılışını görmüştü. Sovyetler dağılırken, komünizm düşünceleri hür dünyaya çoktan uçmuştu. Materyalist düşüncenin 11 Eylül’le birlikte evvelâ Atlas ötesinden başlamak üzere Batı Avrupa ve Güneybatı Asya'dan hücuma geçtiğini efkâr-ı amme çok geç anlayacaktı. Kemalizmin, takipçisi olduğu Sosyalizm gibi öldüğünü kabullenmeyenleri, hür dünyanın mahfillerinde gezdirmek gerekiyor. Bırakın Amerika ve Avrupa'yı; diktatörlükle idare edilen bazı Asya ve Afrika ülkelerinde bile Kemalizmin mahiyeti ortaya çıkmamış. Birinci Cihan Harbinin negatif şartları üzerinde kurulan 1920'li ve 30 model Kemalizmin öldüğünü; Türkiye’nin okullarında, askeriyesinde ve devlet dairelerinde ona bekçilik yapanların, “mahiyeti meçhul ölüleri” beklediklerini bilememeleri, neticeyi değiştirmiyor. Elli milyon insanın hayatına mal olan dehşetli İkinci Cihan Harbi kışının akabinde ortaya çıkan hürriyetler ve bağımsızlıklar baharının Kemalizme zarar vermemesi, komünizmin yardımıyla Kemalizmin korunması için en az beş-altı ihtilâl yapılmış. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi askerin âlet edildiği darbeler yapılmamış olsaydı, Kemalizm de muasırları olan faşizm ve sosyalizm ile birlikte çoktan tarihe gömülmüş olacaktı. Kemalizmi diğer rejimlerden ayıran en önemli hâsiyeti, nifak ile istibdadı birlikte kullanmasıydı. Öyle dehşetli bir korku, öldürücü bir nifak ve kahredici bir ye’si milletin içine atmıştı ki, ihtilâllerle irtibatlı siyasî kadrolarda hâlâ Kemalizme mutlak bir teslimiyet hissediliyor. Zaten 12 Eylül'den günümüze cemiyete göz açtırmadan bizi sürükleyen bu korku değil mi? Siyasal İslâmcıların “hakikî Kemalist” olduklarına inanır mısınız? Bazı dinî cemaat temsilcilerinin veya bazılarının “Kemalizm methiyelerine” hakikî Kemalistler de, modern komünistler de inanmıyorlar. Fakat yukardaki dehşetli korku, nifak ve yeis, hem iktidar kadrolarını ve hem de iktidara talip “dinî cemaatleri” tutsak almış. Şu garip cehaleti, Beytüşşebap kaplıcasının mahiyetini bilemediklerinden, şifahaneye elbiselerini çıkarıp gözlerini kapatarak anadan üryanca girenlerin cehaletine de benzetebiliriz. (Geniş bilgi için Bediüzzaman’ın Münâzarât kitabına bakabilirsiniz.) Toplumun Kemalizmi kabullendiğini, seksen-doksan senedir dindarlara yapılan zulmü tasvip ettiğini ve Avrupaî bir değer olduğunu zannederek milletin idaresine talip olanların mutlaka gözlerini açmaları gerekiyor. Son zamanlarda bazı şahıslar üzerinden yapılan “yakın tarih tartışmaları” Kemalizmin korku olarak dağa taşa sindiğini gösteriyor. Mevcut iktidarın bu korkudan birkaç post çıkardığını millet bundan böyle öğrenecek. İsrailli diplomatın, Erdoğanizmi Kemalizmin güncellenmiş versiyonu olarak vasıflandırması, AB temsilcilerinin Kemalizmle medenî mahfillere girilemeyeceğini yüzlerce kez seslendirmeleri ve meşhur Bağdat kasabının Kemalizmi methetmesi, maalesef medyanın uyuttuğu toplumda hâlâ tam anlaşılmış değil. Varsın Bardakoğlu kudsî bir makam olan minbere Kemalizmi çıkarsın, Başbakan ve Bakanlar Kemalizm methiyelerini sürdürsünler ve koca bir dönemin bütün hatalarını İsmet Paşanın başına boca ederek “birinci reis”i temize çıkarmaya çalışsınlar, efkâr-ı âmme bu dehşetli zilleti ve çirkin takiyyeyi detaylarıyla seyrediyor. Ölmüş bir rejimin korkusuyla bu denli irtifa kaybetmeye gerek var mıydı? Burada endişelendiğimiz bir hususu sizlerle paylaşmakta fayda var. Biliyorsunuz ki Kemalistler de neoliberaller gibi reenkarnasyona inanırlar. Yani Kemalizm ruhunun sivilleşerek başta Türkiye olmak üzere İslâm coğrafyasında başka şekil, renk ve mahlûklar suretinde yeniden dirileceğine inananlar, galiba bizi oyalıyorlar. Nasıl ki, Sovyetlerin çöküşüyle komünizm başka suretlerde yeniden Avrupa'yı kavurmaya başladı. Kemalizm de Süfyaniyet kimliğiyle nifak, sefahet, kaos ve ihanetle Anadolu'dan başlayarak İslâm âlemini neoliberallerin yardımıyla işgale başlıyor gibi. Çok dikkat gerekiyor. İffetsizliğin, eşcinselliğin, her nevî ahlâksızlığın, rüşvet, israf ve tembelliğin birer değer olarak digital medyada, yazılı basında ve bazı STK enstitülerinde ortaya çıkışı cidden endişelerimizi büyütüyor. Ailenin, iffetin, nikâhın, doğruluğun, ciddiyetin, tevazuun, çalışkanlık, iktisat ve temizliğin tu kaka edilmeye başlandığı şu cemiyette tedirgin olmamak elbette elimizde değil. Kemalizmin özelliklerini taşıyan toplumdaki değişim ve dönüşüm, ölmüş Kemalizm yerine “birşeylerin” ikame edilmekte olduğunu gösteriyor. Mevcut tezgâhın devamı istikametindeki bu çabalarla ölmüş Kemalist rejimin yeri doldurulmaya çalışılıyor. Gelişen hadiseler yeni şeyler söylemeyi ve mutabık tedbirler almamızı gerektiriyor. Ölmüş bir rejimin bekçiliğini yapanlar, geçici menfaatleri için reenkarnasyonculara yardım etmemeli. 17.05.2010 E-Posta: [email protected] |