Faruk ÇAKIR |
|
Kur’ân’a sarılalım |
Diyanet İşleri Başkanlığı 2010 yılını “Kur’ân yılı” olarak ilân etti ve buna uygun olarak çeşitli programlar düzenliyor. Prensip olarak bir yılın “Kur’ân yılı” olarak ilân edilmiş olması isabetli bir karar. İnşallah içinde bulunduğumuz yıl, Kur’ân’ı anlama ve okuma noktasında yapılan güzel çalışmalara sahne olur. Belki de son sözü en başta söylemekte fayda var: Kur’ân’ın insanlığa sunduğu mesajı anlama ve anlatma noktasında Risâle-i Nur eserleri istifade edilmesi gereken en temel eserlerden biri ve belki de en birincisidir. Tabiî ki Kur’ân’ı anlamak için en önce Kur’ân’ı okumak gerekir. İkinci olarak da Hadis-i Şerifler Kur’ân’ı doğru anlamak için müracaat edilmesi gereken en önemli kaynaktır. Bunların yayınında günümüz insanına Kur’ân’ı anlatmak için ilâve olarak mutlak surette Risâle-i Nur Külliyatından istifade etmek gerekir. “Kur’ân nedir, tarifi nasıldır?”ın en ikna edici cevabı Risâle-i Nur Külliyatından “İşârâtü’l-İ’caz” isimli eserde yer alır. Bilebildiğimiz kadarıyla başka hiçbir eserde bu sorunun cevabı bu kadar ikna edici bir üslûpla anlatılmaz. Anlatılmış olsa her halde ‘hoca’larımızın camilerdeki vaizlerinde bunları duyardık... Risâle-i Nur Külliyatından “Sözler” adlı eserde de müstakil olarak “Mu’cizat-ı Kur’âniye Risâlesi” (Yirmi Beşinci Söz, yeni tanzimle 160 sayfadır) yer almaktadır ki, Kur’ân üzerine ‘şüphe’ yaymak isteyen ‘ifsat şebekeleri’ni ancak bu eserdeki cevaplarla susturmak mümkündür. Bunları şunun için hatırlatmak istiyoruz: Kur’ân yılı en iyi (Kur’ân ve Hadis-i Şeriflere ilâve olarak) Risâle-i Nur bakışıyla anlaşılır ve anlatılır. Son günlerde yapılan bir araştırma, Kur’ân’ı ‘az okuduğumuzu’ gösteriyor. Diyanet İşleri Başkanlığının bilgisi dahilinde bir sivil toplum örgütü tarafından yaptırılan araştırmanın sonuçlarının kendilerini ürküttüğünü ifade eden Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez, şöyle demiş: “22 bin kişi üzerinde yapılan bu araştırmada, yüzde 20’lik bir kesimin Kur’ân-ı Kerim’i hayatta eline almadığı, yüzde 60’ının Kur’ân-ı Kerim’i eline aldığı, ancak yüzüne okuyamadığı ve yüzde 40’lık kesimin de Kur’ân-ı Kerim’i yüzüne okuyabildiği ve yüzde 80’lik bir kesimin ise yüzüne okuduğu Kur’ân-ı Kerim’in mânâsını bilmediği sonucu bizleri ürküttü. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak, ülkemizde yaşayan her Müslümanın mutlaka Kur’ân-ı Kerim’i bilmesini isteriz. Ancak, yüzde 20’lik bir kesimin Kur’ân-ı Kerim’i hiç eline almamış olması bizleri çok üzdü. Tüm Kur’ân kurslarımızda okunan Kur’ân’ın mutlaka mealinin okunmasını istiyoruz.’’ Merhum Mehmed Âkif de Kur’ân’a uzak durmayı şu mısralarıyla hicveder: “Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına / Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına / İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin / Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için.” Yapılan araştırma, gerçeği ne ölçüde yansıtıyor bilmiyoruz, ama ortada bir hakikat var: Kur’ân-ı Kerim’i lâyıkıyka okuyamıyoruz. Elbette bu durum, geçmişteki büyük ihmallere dayanıyor. Unutmayalım ki bu memlekette çeyrek asır (Tek Parti devri) boyunca Kur’ân-ı Kerim okunması yasaklanmıştır. Bugün bile bazı ‘ilerici’ler Kur’ân’dan bahsedilmesini istemez. Her yıl Kur’ân okumayı öğrenmek için camilere koşan çocuklar ‘yaş engeli’yle karşılaşır, ‘bir kısım medya’ Kur’ân öğrenilmesi ve öğretilmesini ‘gericilik’ olarak görür. Bu mesele önemlidir ve hak ettiği şekilde tartışılarak milletimizin Kur’ân’la buluşması temin edilmelidir. Başta Diyanet olmak üzere hepimize görev düşüyor. “İkra” dâvetine icabet edelim... 17.05.2010 E-Posta: [email protected] |