19 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

İbrahim “Rabbim hayat veren ve öldürendir” dediği zaman, Nemrud “Ben de diriltir ve öldürürüm” demişti. İbrahim ise, “Benim Rabbim güneşi doğudan çıkarır. Haydi sen de onu batıdan çıkar” dedi ve o kâfir öylece şaşıp kaldı.

Bakara Sûresi: 258

19.05.2010


Ey bu vatan gençleri!

Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz?

Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır.

Lem’alar, 17. Lem’a, s. 124

***

Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.

Sözler, s. 133

***

Gençlik Rehberi’nde izahı bulunan ibretli bir hadisenin hülâsası şudur:

Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: “Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”

Evet, gördüğüm hakikattır, hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisatı sinema ile hâl-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşrû keyiflerine nefretle ve teellümlerle ağlayacaklardı.

Ben o Eskişehir Hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken, sefahet ve dalâleti tervic eden bir şahs-ı mânevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi:

“Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.”

Ben de cevaben dedim:

Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalâlet ve sefahete atılıyorsun. Kat’iyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mâzî ölmüş ve mâdumdur. Ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyla ve dalâlet yoluyla, senin başına ve varsa ve ölmemişse kalbine, o hadsiz firaklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedî ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça, pek kısa bir zamandaki cüz’î lezzetini imha ettiği gibi, gelecek istikbal zamanı dahi, itikatsızlığın cihetiyle yine mâdum ve karanlıklı ve ölü ve dehşetli bir vahşetgâhtır. Ve oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı hazıra uğrayan biçarelerin başları ecel cellâdının satırıyla kesilip hiçliğe atıldığından, mütemadiyen akıl alâkadarlığıyla senin imansız başına hadsiz elîm endişeler yağdırıyor. Senin sefihâne cüz’î lezzetini zîr ü zeber eder.

Şuâlar, s. 182

LÜGATÇE:

Frenk: Avrupalı.

âyâ: Acaba, nasıl oluyor, hayret gibi mânâlara gelen şaşkınlık bildiren bir edattır.

adâvet: Düşmanlık.

sefahet: Zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlük.

ittibâ: Uyma, tâbî olma, arkasından gitme.

ehl-i dalâlet ve sefahet: Yoldan çıkmış ve gayrimeşrû zevklere dalmış olanlar.

tervic: Revaç verme, kıymet ve değerini arttırma, destekleme.

sefihâne: Gayrimeşrû zevklere dalmış kimseye yakışır yolda, sefihçe.

zîr ü zeber: Altüst, karmakarışık, darmadağın.

19.05.2010


Ankara’da Risâle-i Nur Şöleni ve Üstad Bediüzzaman’ın tebriği

Risâle-i Nur Enstitüsü tarafından geçen hafta Ankara’da Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen Risâle-i Nur ve Gençlik Şöleni çok büyük bir ilgi gördü ve takdir ve tebriklere mazhar oldu.

Bütün gençlerin ve kendini genç hisseden herkesin dâvet edildiği bu muhteşem organizasyona bizler de Mersin’den bir grup genç ve kendini genç hissedenlerle bu dâvete icabet ettik. “Risâle-i Nur kâinatla alâkadardır” hakikatince biliyoruz ki; böylesine muazzam ve nurlu programlara başta Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) olmak üzere, bütün enbiya, sahabe, evliya ve Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ruhâniyetleriyle iştirak edeceklerdir. Dolayısıyla, orada bulunmak her Nur Talebesi için bir şeref ve iftihar vesilesi olacaktır. Bu organizasyon aynı zamanda “Ankara’da en kara bir hâlet-i ruhiyeyi def eden bir nur, bir teselli ve bir ümit olması” (Lem’alar, s. 512) bakımından son derece önemli bir fonksiyon da icra etmiştir.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin yıllar önce müjdelediği “Ey yüzden, tâ üç yüz seneden sonraki asrın arkasında gizlenmiş, sakitâne benim sözümü dinleyen ve nazar-ı hafî-i gaybî ile beni temaşa eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmet, vs., size hitap ediyorum. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla, sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim kışta geldim. Siz inşâallah, cennet-âsâ bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaklar” (Münâzarât, s. 89) müjdesinin büyük bir vechesini, bir nurunu Ankara’da gördük, yaşadık.

“Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, her tarafta ilânâtla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celp etmekle olur. İşte, hapsimizle (bu programla), Nurlara nazar-ı dikkat celp olunur, bir ilânât hükmüne geçer. En ziyade muannit (inatçı dinsiz) veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nurun dersanesi genişlenir” (Lem’alar, s. 581) diyen Üstad Bediüzzaman’ın takdir ve tebriklerine mazhar olduğuna şüphesiz inandığımız bu güzel organizasyon, biliyoruz ki, tâ aylar öncesinden masa çalışmalarıyla başladı. Bu alanlarda yetenekli gençlerin katkılarıyla hazırlanan çok nefis deklarasyonlara şahit olduk. Tamamen Risâle-i Nur endeksli olan bu sonuç bildirileri, siyaset tabiplerine, yani yönetimi üstlenenlere hastalığın teşhisine dair büyük bir hizmet ifa etmiştir. İdarecilerimiz eğer samimî iseler ve güzel bir Türkiye istiyorlarsa, bu düşüncelere kulak vermelidirler.

Eğitim, inanç, ibadet, aile, siyaset, hürriyet, bilim, kültür san'at, bireysel ahlâk ve toplumsal ahlâk olmak üzere on ayrı masa çalışmalarıyla toplumun her alanına, asrın en büyük tabibinden çareler sunan ve medar-ı iftiharımız olan Risâle-i Nur gençliğini selâmlıyoruz, kutluyoruz ve yolunuz açık olsun diyoruz.

Bu vesileyle çoktandır görmediğimiz ve çeşitli il ve ilçelerden gelen gönül dostlarımızla görüşüp hasret giderdikten sonra Ankara’dan ayrılıp Mersin’e döndüğümüzde gece saat 03.00 civarındaydı. Sabah namazını karşılamak için beklerken, önce bir şükür namazı ifa edip ardından da takip ettiğim Emirdağ Lâhikası’nı açıp okuduğumda Üstad Bediüzzamanın tebrik mektubuyla karşılaştım. Harika bir tevafuk olduğunu düşündüğüm bu mektubun bir kısmını paylaşmak istiyorum:

“Aziz, sıddık kardeşlerim ve nurun genç kahramanları,

“Evvelâ: Ruh-u canımızla sizin Ankara gibi yerde harika bir tarzda hizmet-i Nuriyenizi tebrik ediyoruz. Hakikaten ümidimizin fevkinde ehl-i maarif ve mektepliler kısmında çok ehemmiyetli bir intibaha vesile oldunuz. Bir senede Ankara gibi bir yerde bu hizmetiniz on senede ancak yapılacak. Az bir zamanda bu vazife-i imaniyeyi yaptığınıza kanaat edip kuvve-i maneviyeniz ehemmiyetsiz hadiselerle kırılmasın. Belki daha şiddetli çalışmanıza vesile olsun. O gibi yerlerde dâhilden ve hariçten gelen yirmi kadar siyasî ve içtimaî cereyanların hodfüruşane ve garazkârane çarpıştıkları bir zamanda Kur’ân ve imana hizmetiniz ve Üniversitelilerin Nurlara takdirkârane sahip çıkmaları, bütün Nurcuları sevindirdiği gibi, ileride İnşallah âlem-i İslâmı da sevindirecek. Sizlerin az hizmetinizde mükâfat çoktur.” (Emirdağ Lâhikası, s. 578)

Evet, Risâle-i Nur’un bir bayramı havasında geçen bu organizasyonda bütün emeği geçen ağabey ve kardeşlerimizi cân-u gönülden tebrik ediyor, devamını bekliyor ve duâlarımızla destekliyoruz. Yüreğinize sağlık. Nurun nice bayramlarına…

Ahmet DEMİRDÖĞMEZ

19.05.2010


Gençlik şöleni ve Genç Saidler

1980’li yılları yaşayan bir kuşak olarak, sol kesimin kültür ve san'at adıyla yaptıkları ifsatları çok yoğun bir şekilde yaşamıştık. Bu buhran devrinin üzerine bir de ihtilâl baskıları ve farklı dejenerasyon uygulamaları başlayınca, bizler de kendi çapımızda çeşitli arayışlar içerisine girmiştik. O dönemlerde elimize tutuşturulan Can Kardeş dergisini takip ederken, sol görüşlü bir sınıf arkadaşım da bir gazetenin çıkardığı başka bir çocuk dergisini takip ediyordu. Gençliğe daha yeni adım atmaya başladığımız, fakat daha çocuk sayılabileceğimiz bir geçiş döneminde, o arkadaşla çok hararetli fikir tartışmaları yapardık. Birbirimize üstün gelebilmek adına çok kitap okumamız gerektiğinin de farkındaydık ve bunun için de kendi fikrimizi destekleyen ne bulursak okurduk.

Okul derslerinde de bu rekabet sürerken, Risâle-i Nur’da geçen “Hiçbir Nur Talebesi yoktur ki, sınıfının en fazîletlisi, en çalışkanı olmasın” sözü, zihnimde şimşekler uyandırmıştı. Nur derslerine yeni başlayan biri olarak, omuzlarımda müthiş bir sorumluluk hissediyordum. Derslerimle, hâl ve hareketlerimle örnek olmam gerektiğini biliyordum. Bu anlayış, fikir tartışmalarındaki hırçınlığımı biraz törpülemiş ve daha mutedil hâle getirmişti. Bu noktada, Can Kardeş dergisini okurken “Genç Yazar ve Çizerler” sayfasına bir şeyler göndermem gerektiğine inanmıştım. Yukarıda bahsettiğim, kültür ve san'at adıyla yapılan ifsat çalışmalarını, “Biz niye müsbet mânâda yapmayalım?” diye düşünmeye başlamıştım. Resim derslerindeki kabiliyetimi değerlendirmeye karar vererek, Can Kardeş’e karikatür ve resim çalışmalarımı göndermeye başladım. O dönemler Demirhan Kadıoğlu da çalışmalarını gönderiyordu. Değerli çizerimiz İbrahim Özdabak da çizgilerimize gerekli tenkit ve tavsiyelerini yaparak bize yol gösterirdi. Hatta bana bir mektup yazarak, bizim camiâda çizerliğe ihtiyaç olduğunu, çizgilerimin geliştirilmeye müsait olduğundan çizmeye devam etmem gerektiğini istemişti. Ne yazık ki, bu değerli ustanın isteğini çeşitli sebeplerden dolayı yerine getiremedim.

Fakat bu camianın kendine mahsus kültürünü yansıtan san'atçılarının olması gerektiğine dair inancımı hep taşıyarak geldim. Bu mânâda, I. Risâle-i Nur Gençlik Şöleni’ni izlerken müthiş ümitlendim ve heyecanlandım. Bence, bu şölen bir kapıyı araladı ve o kapıdan içeriye çok şeylerin dolacağına inanıyorum.

Genç nesillerin akademik formatta Risâle-i Nur tefekkürü üzerinden fikrî münâzarâları yapmaları ve vardıkları sonuçları deklare ederek paylaşmaları, yine bu tefekkür üzerinden film çekebilmeleri, karikatür çizebilmeleri, şiir yazabilmeleri, fotoğraf çekebilmeleri müthiş bir olay, müthiş bir adımdır. Değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gereken dinamik bir potansiyelin var olduğu, bu şölen vesilesiyle ortaya çıkmıştır aslında.

Risâle-i Nur Enstitüsü’nü, genç kuşakları yarınlara hazırlama noktasından attıkları bu güzel adımlarından ve bu muhteşem organizasyonlarından dolayı tebrik ediyorum. Ayrıca, şölene emeği geçenleri, yarışmaya ve masa çalışmalarına katılan, o muhteşem salonu dolduran Anadolu’nun muhteşem genç Saidlerini bütün yüreğimle tebrik ediyorum.

Şölene katılmak için gösterdikleri gayret ve fedakârlık için Alanyalı şefkat kahramanlarını ve genç kızlarımızı ayrıca tebrik ediyorum.

Seneye daha kapsamlı ve daha mükemmel bir gençlik şöleninde buluşmak duâsıyla…

HASAN BULUT [email protected]

19.05.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım