Faruk ÇAKIR |
|
İnşâallah bu acılar tekrarlanmaz |
Çocukluğumuzdan beri kömür ocaklarında meydana gelen patlamalar sonucu vefat edenlerle ilgili haberleri duyarız. Her defasında “İnşâallah bu son olur” diye duâ ederiz, ama maalesef bu acıların hemen her yıl tekrar ettiğini duyarız. Son bir kaç yıldır ‘grizu patlaması’ sebebiyle meydana gelen ölümlerde kısmî de olsa bir azalma olmuştu. Fakat son aylarda yine kömür ocaklarından acı haberler gelmeye başladı. Son olarak da Zonguldak’ta büyük bir facia yaşadık. Patlama neticesi mahsur kalan 30 işçinin cesedine dün sabah itibarıyla ulaşıldı. Faciada vefat edenlere Allah’tan (cc) rahmet, yakınlarına da sabırlar temennî ediyoruz. Maksadımız kişi ya da kurumları kınamak değil. Fakat başka ülkelere nisbetle ülkemizdeki kömür ocaklarında daha fazla ‘kaza’ ya da ‘facia’ meydana geldiği ortada. Bu duruma itiraz etmek gerek. “Ele bakıp, kalbe bakamayacağımız”a göre, burada da ‘netice’ye bakarız. Türkiye’yi idare edenler “Her türlü tedbiri aldık” diyebilir. Belki de almışlardır, ama o halde “Bu netice neyin nesi?” diye sormak gerekmez mi? Kömür ocaklarında yaşanan problemler sadece bu günün problemi de değil. Kökleri geçmişe dayanan bir ihmalle karşı karşıyayız. Elbette dünyanın başka ülkelerinde de benzer kazalar meydana geliyor, ama bu kazaların daha az tekrarlandığı görülüyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da dünyayı yeniden keşfe gerek yok. Dünya bu işi nasıl yapıyorsa, büyük kömür madenleri işlettikleri halde daha az kaza ve facialarla karşılaşılıyorsa; Türkiye de öyle ve mümkünse daha iyi yapmalıdır. Her şey para olmadığına göre bu konuda yapılacak yatırımlar ‘para yok, imkân yok’ bahanesine de takılmamalı. Çünkü kaybedilen insan canı. İnsan canını ve kanını ‘para’ ile değerlendirmek mümkün değil. Faciada vefat eden aileleri ve belki de bütün Türkiye’yi üzen hadise şu: Kazalardan sonra verilen sözler, alınacağı ilân edilen tedbirler tam olarak alınmıyor. Benzer ihmaller meselâ trafik kazaları sonrasında da yaşanıyor. Karayolları, zaman zaman kazaların sıklıkla meydana geldiği ‘kara nokta’ları ilân ediyor ve bu yolların değiştirileceği ya da düzeltileceği söyleniyor. Aradan aylar ve bazen de yıllar geçiyor, ama gerekli tedbirlerin alınmadığı anlaşılıyor. Geçen aylarda İstanbul İkitelli’yi sel bastı ve dere yatağına yakın olan binaların, fabrikaların yıkılacağı ilân edildi. Aradan aylar geçti ve bir iki bina dışında yıkılan olmadı. Aksine aynı dere yatağına yakın yerlerde yeni binalar bile yükseliyor. Eğer bu binaların varlığında bir yanlışlık yok ise, niçin ‘Yıkılacak!’ diye ilân ediliyor. Yok, yıkılması gerekiyorsa niçin yıkılmıyor? “Bir öyle, bir böyle” açıklamalar, milletin devlete ve yöneticilere güvenini sarsıyor. Aynı şey kömür ocakları için de geçerli. Bunca felâketten gerekli derslerin çıkarılması ve mümkün olan her türlü tedbirin alınmasını talep ediyoruz. Duamız, bu acıların tekrarlanmaması... Bu vesile ile faciâda vefat edenlere rahmet, aile ve yakınlarına sabırlar temennî ediyoruz. Mekânları cennet olsun inşallah. 21.05.2010 E-Posta: [email protected] |