Faruk ÇAKIR |
|
Sandığı sevmeyen parti |
Uzun yıllar Türkiye’yi ‘Tek parti’ olarak idare etmiş olan CHP’ye milletçe verilen çeşitli ünvan ve isimler vardır. CHP, kimi zaman genel başkanlarının adıyla, kimi zaman da koyduğu ağır vergilerle anılmış bir parti. CHP’ye verilen ünvanların birini de Prof. Dr. Cemil Koçak hatırlatmış: “Sandığı sevmeyen parti.” Diğer ünvanlar da CHP’yi anlatır, ama kanaatimizce ‘Sandığı sevmeyen parti’ tarifi CHP’yi en iyi anlatanlardan biri. Star gazetesinin sorularını cevaplandıran Tarihçi Prof. Dr. Cemil Koçak, 1950 öncesi, DP’nin kuruluş yılları ve günümüzü de yorumlayan tesbitlerde bulunmuş. Tesbitlerin tümüne katılmasak da, ‘Tek partinin yönetim anlayışı’na ciddî eleştiriler getiren açıklamaları aktarmakta fayda var. Prof. Dr. Koçak (özetle) şunları söylemiş: *(Soru: Rejim değişikliği niye 1945’te oluyor?) Uluslararası gelişmelerle ilgili. (...) Dış politikayla iç politika arasında o kadar düzenli bir paralellik var ki. Bir örnek: 1944 Ağustos’unda muhalefet gazeteleri Vatan, Tan, Tasviri Efkâr kapatılıyor ve ancak 1945 Mart’ında yeniden açılma izni alabiliyorlar. Bu kadar uzun süreden sonra açılabilmelerinin sebebi, tam da o sırada ABD’den gelip ülkede basının serbest olup olmadığını araştırarak Kongre’ye bir rapor yazacak olan heyet. *2. Dünya Savaşının demokrasi ve özgürlükçü güçleri, otoriter, totaliter her türlü diktatörlüğü yıktıktan sonra Türkiye, batıdaki yegâne diktatörlük ülkesi olarak kalıyor. (...) Ayrıca Türkiye rejimi, ayaktaki tek güçlü diktatörlük rejimi Sovyetlere benziyor. Stalin orada neyse, buradaki şeflik rejimi de aşağı yukarı aynı. O yüzden düşünüp buraya özel bir rejim değişikliğine gidiyorlar. Meselenin özü bu: Evet, muhalefet olacak ama hiçbir zaman iktidara gelemeyecek. (...) Serbest Fırka tasarımı yani. *(Soru: Ne oluyor da DP seçim kazanacak kadar büyüyor?) DP, CHP’nin bahşettiği daracık alanda 1) uluslararası ortamın imkânlarıyla alanını 2) Halkın desteğiyle meşruluğunu genişletmeye çalışıyor. Ama bu danışıklı dövüştür dendiğinde altında eziliyor çünkü gerçekten danışıklı dövüş. (...) İktidarın izni ile kurulan muhalefetin dünyada başka bir örneği yok! *(Soru: ‘Danışıklı dövüş’ ne kadar sürüyor?) Birkaç haftayla birkaç ay arasında. DP örgütlenmek isteyince deniyor ki doğu ve güneydoğu’da örgütlenmeyeceksin. İsmet Paşa’nın bu koşulu efsane mi gerçek mi diye, DP’nin ilk 6 ayda kurduğu örgütlerine baktım; bölgede yoklar. Demek ki doğru. Başka sınırlar da var. Mesela: Aydın insanları üye alacak sokaktan geleni almayacaksınız, deniyor. DP bir süre böyle gidiyor ama halktan o kadar çok talep geliyor ki, teşkilat, üyelik patlıyor. (...) *(Soru: Neydi DP ile CHP’yi birbirinden ayıran?) İki önemli farkı var DP’nin. 1) Devletçilik politikasını reddetmek konusunda radikal. 2) Laiklik. Toplumun dinle kurduğu ilişkiyi CHP’nin anladığı gibi değil, din ve vicdan özgürlüğü bağlamında değerlendirmek gerek diyor. Buna halk öyle teveccüh gösteriyor ki kısa sürede CHP de vazgeçecek bundan ve DP’ye yaklaşacak. (...) CHP ile DP arasındaki en temel ayrılıksa, bugünkü ayrılığın da başlangıcı: Sandık. DP’ye göre sandığın iradesine gem vurulamaz, denetlenemez. Sandıktan çıkan irade, egemenliği doğrudan ve bütünüyle kullanır. *(Can alıcı bir soru da günümüzle ilgili: AK Parti DP’ye ne kadar benziyor?) Koçak’ın bu soruya cevabı da şöyle olmuş: Bir siyasî gelenek olduğunu yadsınamaz fakat farklar da var. Ayrıca ben AKP’yi DP ile başlayan klasik merkez sağın devamı gibi göremiyorum. Evet, taban aynı ama 2000’lerin politik ideolojik konjonktüründe AKP’nin, ne Refah, Fazilet, MSP, MNP ile alakası var, ne DP geleneğiyle. Bu bambaşka ve yeni bir şey. (Fadime Özkan’ın röportajı, Star, 17 Mayıs 2010) Bu tesbitlerin bir kısmı ayrı değerlendirme yapmayı gerektiriyor. DP ile CHP arasındaki temel fark tesbiti ile AKP tesbiti özellikle dikkat çekici. Hakikatin ortaya çıkması için tartışma devam etmeli vesselam... 18.05.2010 E-Posta: [email protected] |