Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Paket ve referandum |
En kritik üç maddesinden biri AKP grubundaki sürpriz fire sonucu ekiyle birlikte düşen anayasa paketinin kalan kısmı Meclisten geçip, Cumhurbaşkanının dört gün sonra gelen onayı ile Resmî Gazete’de yayınlanmasının ertesi günü Anayasa Mahkemesine götürüldü. Aynı gün bir gelişme daha oldu: Yüksek Seçim Kurulu paket için yapılacak referandumun gününü 12 Eylül olarak ilân etti. Yani, AKP’nin paketten önce çıkardığı ve referandum süresini 120 günden 60’a indiren değişiklik boşa gitti. Böylece, iyice düşünmeden, alelacele yapılan eksik düzenlemelerin işe yaramayacağı ve istenen neticeyi vermeyeceği bir kez daha görüldü. Referandum süresi kısaltılırken, seçim kanunlarındaki değişikliklerin bir yıl geçmeden yürürlüğe girmeyeceğini öngören düzenleme ya kaldırılmalı veya orada da maksada uygun bir değişiklik yapılmalıydı ki, bu sıkıntı yaşanmasın. Ama iktidar partisi işin o tarafını hiç düşünmeyip, işlerin kendi planına göre yürüyeceğini zannetti ve böylece bir defa daha hataya düştü. Şimdi referandumun tarihini belirlerken, yeni düzenleme ile getirilen 60 günü değil, eski sistemdeki 120 günlük süreyi esas alan YSK’yı “siyasî ve zorlama” bir karar vermekle suçluyor, ama bu tepkinin şu aşamada hiçbir anlamı yok. Çünkü bu konuda yetkili olan YSK kararını verdi, sözünü söyledi: Referandum 12 Eylül’de. Tabiî, daha önce AYM’den referandumu da engelleyecek bir karar sâdır olmadığı takdirde. İşin o tarafına geçmeden önce, YSK kararına karşı AKP’nin sergilediği tavra bakacak olursak: Bir taraftan eleştiriyorlar, ama diğer taraftan “Çevir kazı, yanmasın” deyişini hatırlatan bir eda ile “Daha iyi oldu” diyorlar. Başbakan, referandum gününün Ramazan Bayramından hemen sonrasına denk gelmesinden hareketle, “Ramazan boyunca iftarlara, sahurlara kadar referandumu konuşacağız” diyerek ilânat yapıyor. Ramazan gündeminin bu konu olması iyi mi olur, kötü mü? Paha biçilmez bir manevî kıymete sahip Ramazan gecelerini, dar bir alanda cereyan edecek kısır polemikler mi dolduracak? Aslında paket demokrasi ve özgürleşme adına çok esaslı ilerlemeler getirecek kuvvetli bir içeriğe sahip olsaydı, Ramazan iklimi ona ilâve bir manevî enerji ve dua desteği sağlayabilirdi. O gün 12 Eylül’ün rövanşının alınacağından söz edenler de var. Ama pakette bu iddiayı doğrulayacak bir muhtevadan söz etmek hayli zor. Ki, bunun ayrıntılarını sürecin ileriki safahatında geniş şekilde işleme imkânını bulabileceğimizi düşünüyoruz. Ama şu aşamada, referandumun yapılıp yapılmayacağı veya yapılacaksa kapsamının ne olacağı konusundaki belirsizlikler hâlâ sürüyorken birşey söylemeye gerek yok. AYM ile HSYK’daki üye sayılarını arttırarak, bunların seçimiyle ilgili kurallara bir “iyileştirme” getirmenin, yargı vesayetini en azından hafifletme noktasında kayda değer bir ilerleme sayılabileceği düşünülebilir belki, ama bu düzenlemelerin AYM’den geçerek hayata intikal edip etmeyeceği konusu hâlâ muallâkta duruyor. O maddelerin yürürlüğe girmesi halinde, üye seçimlerindeki tercihlerin ne ölçüde isabetli olacağı da ayrı bir bahis. Hele şu anki HSYK’da en çok problem çıkaran ismin, AKP iktidarı tarafından ödüllendirilip özel olarak oraya getirilen bir kişi olduğu nazardan uzak tutulmazsa... Bunların dışında dikkat çeken bir nokta olarak, referandumu Temmuz’ta bitirmeye hazırlanmışken 12 Eylül’e kalması için seslendirilen “İyi oldu” manevrasının, pakette AKP açısından en önemli kısmı oluşturan “parti kapatmayla ilgili” maddenin sürpriz firelerle düşmesi üzerine de sergilenmiş olması, iktidar partisinin şok gelişmelere uyum tecrübesindeki müthiş gelişmeye mi, yoksa moral bozukluğunu kamufle edip gizleme becerisindeki ilerlemeye mi işaret ediyor? Sonuç: Paketle girdiğimiz süreç, her türlü sürprize açık bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. 18.05.2010 E-Posta: [email protected] |