Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Siyasette de demokrasi |
Siyaseti dizayn projelerinin yine karanlık tezgâh ve komplolarla uygulamaya konulmak istenmesi, yürürlükteki yapı ve sistemi bu çeşit tertip ve manipülasyonlara açık olmaktan bir an önce çıkarma zorunluluğunu bir defa daha gözler önüne sermiş bulunuyor. Kişi ve kurumların zaaf ve boşluklarını kullanan operasyonlarla iş bitirme hesaplarını bozmak veya zararlarını asgarîye indirmek için ilk yapılacak şeylerden biri, partilerdeki işleyişin demokrasi prensiplerine uygun hale getirilmesi. Siyasî partiler ve seçim kanunlarıyla ilgili olarak yıllardır konuşulan, sözler verilen, ama gereği bir türlü yapılmayan değişikliklerin ne kadar önemli olduğunu gelişmeler yeniden gösterdi. Anayasada “demokrasinin vazgeçilmez unsurları” olarak nitelenen ve devletle millet arasında köprü oluşturup devlet politikalarını milletin talep ve beklentilerine yaklaştırmak için çalışmaları icab eden siyasî partiler, kendi içlerinde tabana dayalı bir demokrasiyi hakim kılabildikleri ölçüde bu misyonu ifa etme imkânı bulabilirler. Aksi takdirde, parti tabanının ve seçmen kitlesinin dikkate alınmadığı; teşkilâtların ve milletvekili aday listelerinin tepede belirlenip dikte edildiği; kararların aynı şekilde tabanı dışlayarak verildiği bir yapı ve işleyiş, partileri demokrasinin önündeki ciddî engeller haline getirebilir. Ve nitekim getiriyor. “Lider sultası” hem parti içi demokrasiye imkân vermiyor, hem de partileri başta devlet baskısı olmak üzere haricî tazyikler karşısında korumasız ve zayıf düşürüyor. Keza, lider konumundaki kişi ne kadar güçlü ve karizmatik görünürse görünsün, hassas ve zayıf noktalarından biri yakalanıp profesyonelce hazırlanmış komplo tuzaklarına hedef yapılmak suretiyle bir anda devredışı bırakılabiliyor. Baykal’ın başına gelenler bunun son örneği. CHP liderinin partideki yönetim biçimi, ekipleşme anlayışı, hizipçiliği öteden beri eleştiriliyordu. Ama komploya hedef olmasının sebebi bunlar mıydı; yoksa 1 Mart tezkeresinin reddinde oynadığı etkin rolle birilerinin hışmını üzerine çekmesi veya Kutlu Doğum açılımının bazı odakları rahatsız etmesi miydi; bilemiyoruz. Baykal'ın gerçekten mi, yoksa taktik gereği olarak mı açıkladığı hâlâ anlaşılamayan istifa kararından sonra partisinde yaşanan belirsizlik ve kaos ise, yapısal olarak aynı durumda olan bütün partilerin ders alması gereken bir tablo oluşturuyor. Elbette CHP’deki dalgalanma da zaman içinde durulur ve aşılır. Aşılmasa da onun sorunu. Ama burada CHP’yi de içine alacak şekilde partilerin tamamında geçerli olan sağlıksız yapının ne zaman ve nasıl aşılıp düzeltileceği önemli. İhtilâl ürünü anayasa başta olmak üzere ilgili kanunlardan beslenen bu yapı, siyasetin hata ve kusurlarını düzeltip eksiklerini tamamlayarak demokratik bir zeminde gelişmesini engelliyor. Mevcut bütün partileri dış müdahale ve manipülasyonlara açık tutarken, dönem dönem farklı konjonktür şartlarına göre tanzim edilmiş toplum mühendisliği projeleriyle üretilen köksüz ve yapay partilerin pazarlanmasına elverişli bir zemini sürekli kılarak, siyasetin kendi gerçeklerine göre şekillenmesine fırsat vermiyor. Nitekim hür siyasete vurulan 12 Eylül darbesinden sonra uygulamaya konulan ve ilk hedef olarak demokrat tabanı şaşırtıp, o kitlenin icazet ürünü güdümlü partilerle “temsil”i üzerine bina edilen projelerin farklı versiyonları ile yürürlükte olması da, bugünkü sıkıntıların en önemli sebebi. Halbuki tabana ve halka dayalı demokratik bir siyaset yapılanması başarılabilse, hem bu tezgâhların önü kapanır; hem komplolarla iş bitirme gibi hukuk ve ahlâk dışı yöntemlerin defteri dürülür; hem de varlığını partilerdeki lider sultasını gerekçe göstererek sürdürmeye çabalayan bürokratik oligarşinin tasfiye edilmesi kolaylaşır. Netice olarak hür siyasetin önünü açmanın yolu, o cenahta da gerçek anlamda bir demokratikleşme sürecini bir an evvel başlatmaktan geçiyor. 15.05.2010 E-Posta: [email protected] |