Ahmet DURSUN |
|
CHP kemâle erdi mi? |
Küresel güçlerin çatışma sahası içinde kalan Türkiye siyaseti, kaset manevrasıyla yeni bir perdeyi aralayarak ana muhalefet partisine yeni bir rol biçiyor. Statükonun katı bir savunucu olan Baykal’ın tasfiyesi solun siyaset sahnesindeki yeni rolü için işaretler sunmaktadır. Bu rolün ne olduğunu hep birlikte göreceğiz. CHP’nin yeni lideri artık Kemal Kılıçdaroğlu. Kemal’ine kavuşan CHP’nin kemâle erip ermediğini ise zaman gösterecek. Kemâle ermek, başta nefis muhasebesi olmak üzere bir çok ameliyenin gerçekleştirilmesiyle mümkündür. “Kem alât ile kemâlât olmaz” sözünü desteklercesine “Memlekete hizmet etmek isteyen zaaflarından sıyrılmalıdır” diyen Polat Alemdar’ın bile diline düşen CHP’nin kemâle ermesinin yolu Kemallerden değil; milletle barışma, milletin değerlerine değer verme, totaliterciği terk etme, tabulardan uzak durma gibi bir dizi siyasî riyazetten geçiyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği ilk mesajlar işsizlik, fakirlik ve yolsuzluk gibi Türkiye’nin temel meselelerine aitti. Yıllardan beri derin işlerin avukatlığını yapmaktan bunları gündeme bir türlü taşıyamayan CHP’nin bu halinden akl-ı selim partililer de rahatsız olmalı ki, Baykal’ın gidişine neredeyse üzülen yok gibi. Kılıçdaroğlu’nun “kimse aç yatmayacak, herkese aile sigortası yapılacak, kimse işsiz kalmayacak” gibi söylemleri siyasetin normal gündemine çekilebilmesi için önem arz etmekteydi; ancak, “değişim” beklentisiyle genel başkanlık koltuğuna oturan Kılıçdaroğlu’nun teşekkür konuşmasında “yeni”ye dair bir söylem geliştirememesi, Baykal’ın çizgisini aynen koruyan bir görüntü sergilemesi farklı beklentiler içine girenleri hayal kırıklığına uğrattı. Ergenekon konusunda Baykal’ın üstlendiği avukatlık rolünü sürdüreceği sinyallerini veren Kılıçdaroğlu; AB, demokratik açılım, vb. konularda da Baykal’dan farklı şeyler söylemedi. Oysa değişim beklentileri CHP’nin temel duruşuyla ilgiliydi. “Kılıçdaroğlu, milletin yanında mı yer alacak; yoksa totaliter ruhun devlet içinde devam etmesini isteyen militer yapının çizdiği yolda mı ilerleyecek?” sorusunun cevabı CHP’nin bundan sonra siyaset arenasındaki yerini de belirleyecektir. Türkiye’nin kavga ve çatışma ekseninde kısırdöngüye dönüşen siyaseti normalleştirebilmesi için CHP’nin normalleşmesi gerekiyor. Modernleşme algısını din dışılık üzerine kuran bu partinin otuzlu yılların tavrını bugün de devam ettirme çabası yalnız CHP’nin değil Türkiye’nin de önünü tıkamaktadır. Milletin değerleriyle çatışıyor görüntüsü vermek akıllı bir strateji değildir. Ne yazık ki, Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında kullandığı dil bile bu görüntünün izleriyle doludur. Geçtiğimiz seçimde yolsuzluk üzerinden iktidar partisine yüklenen ve çıkışlarıyla halkın beğenisini toplayan Kılıçdaroğlu’nun eski solcuların entellik çabaları içinde kullandıkları “öztürkçe”yi kullanması bile, CHP ile milleti ayrıştıran kalın çizginin bir işaretidir. Bu soğuk dille birlikte milleti takmayan görüntüsünden sıyrılamayan bir CHP; ne milletin kapısını çalabilir, ne de böyle bir CHP’ye millet kapısını açabilir. CHP anlamalıdır ki, Türkiye’nin hali hazırdaki problemlerinin çözümü, Ergenekon gibi meseleler üzerinden kavga etmeye bağlı değildir. Millete rağmenci yapıların avukatlığı yerine milletin avukatlığına soyunanlar Türkiye’yi yönetecektir. Türkiye, bürokratik keyfiliğin ve zorbalığın üstesinden gelecek, iç dünyasından başlayarak bütün benliğini esareti altına alan zinciri kırabilecek açılımları beklemektedir. Bu açılımların başarıya ulaşması da “kalb-i millet” hükmünde olan meclisin önemli bir üyesi olan CHP’nin milletin kalbinde ne olduğunu hakikaten keşfetmesiyle mümkün olabilir. 25.05.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (20.05.2010) - Fakir ve onurlu efsane: Bursaspor (22.04.2010) - Bu toprakların çocukları (15.04.2010) - Türkiye Bağnazlık Akademisi (13.04.2010) - Babalar ağlamasın |