Ahmet BATTAL |
|
Geleceğin eğitimine hazırlık |
Geçen hafta içinde, bendenizin de konuşmacı olarak katıldığı bilimsel bir toplantıda, gelecekte eğitimin hangi modeller üzerinde şekilleneceği tartışıldı. Yeni Asya okuyucularının, hayatî hedefleri ve bu hedef için kullandıkları yöntem gereği konu ile ilgili olduğunu bildiğimden bazı notları sizlerle de paylaşmayı uygun buldum. Gelecekte eğitimde neler olacak? Gelecekte de “marifet iltifata tabi” olacak. Ama “müşterisiz mal-bilgi daha çok üretilecek ve daha çok zayi” olacak. Bilgi bombardımanı artarak sürecek ve bilgi bıktıracak. Bu sebeple de “cahilane marifet” veya “arifane cehalet” erdem sayılacak, faydasız ilimden Allah’a sığınma ihtiyacı şiddetlenecek. Para etmesi beklenen ve hakikaten de para eden “faydalı ilim” sahipleri ile aslında para etmesi gerekirken “göstermelik film” yaptığı için ilmi para etmeyen ilim sahipleri ayrışacak. “Asla paraya tahvil edilmemesi gereken ilim” ve onun sahipleri ise ikisinden de ayrılacak. Akademik ünvanlar değersizleşecek. Hakiki ulema umera kapısından kopacak. Umera yeniden hakiki ulemaya hürmet edecek. Ömür boyu eğitim, informel eğitim, uzaktan eğitim, yaygın eğitim, meslek içinde eğitim gibi eğitim türleri yaygınlaşacak. Eğitimde süre sınırı kalkacak, okuldan atılma bitecek. Böylece, devam zorunluluğu gibi, samimiyeti kıran ve öğrenciyi bir mânâda münafıklaştıran yöntemlerden vazgeçilecek. Sınavların sadece yöntemi değil, amacı da değişecek. Kopyacılık, bilgi hırsızlıkları ve sahtecilikleri (intihaller) bilgisayarlar yardımıyla daha kolay teşhis edilecek. Ölçme-değerlendirme yöntemleri objektifleşecek. Eğitim sürecinin, öğrenci anketleri ve piyasa değerlemeleri yoluyla ölçümlenmesi ön plana çıkacak. Bilgisayar kullanımı eğitimin planlamasını da kolaylaştıracak. Kişilerin kendi taleplerine göre gelecekte kullanacakları türden ve somut hedefe yönelik uzun süreli eğitimler planlanabilecek. Ulus devletlerin sonu gelecek. Sınırlar resmen ya da fiilen kalkacak. Dil öğrenimi kolaylaşacak. Dil bilmek önemsizleşecek. Ülkelerin eğitim modelleri birbirine çok benzeyecek, farklılıkları tanımlayıp denkleştirecek otomatik sistemler kurulacak ve böylece diploma denkliği kavramı gündemden çıkacak. Diplomalar ömür boyu geçerli olmayacak, sürücü belgeleri ya da lisans belgeleri gibi periyodik olarak yenilenecek. Bilim-din zıtlığı bittiği gibi bilim-din ayrımı da bitecek. “En hakiki mürşit” olarak “bilim dini”ne inanan “Kütüphaneci Hurşit“ler de bitecek. Disiplinlerarası çalışmalar artacak. Bilim dalları arasındaki farklar ve kopukluklar azalacak. Kesretten vahdete geçiş başlayacak. İnsanlık umumen, Bir’den gelip Bir’e gittiğini keşfedecek. Örgün eğitimde karma eğitimin yanlışlığı bilimsel olarak da test edilecek ve onaylanacak. Bu yönteme demokratik biçimde son verilecek. Eğitim süreci içinde iken reşit olma yaşı düşecek. Öğrenci velisi kavramı ilköğretime inhisar edecek. Liseliler ve üniversiteliler tam reşit olacak. Böylece eğitimde hürriyet ile disiplin arasındaki çizgi ve bağ daha önemli hale gelecek. Öğrenciler herkese ve her şeye karşı “hür olacak” ama … Ya “abdullah” olduğunu da öğrenip daima aklında tutacak. Ya da kıyamet ilmen kopacak! O halde ne yapılacak? Bu değişiklilere adapte olmak ve kıyameti geciktirmek adına bize düşeni ifa için neler yapmalıyız? Zihniyet değişikliği şart. Ailede ve okulda, sadece “araştırıcı” eğitime değil “sorgulayıcı” eğitime de hazır olalım. Çağın bize ayak uydurmasını gerektirecek cevherlerimizi ve onların saflığını korumalıyız. Çağdaş Mevlânâlar sadece bizim değil, evrensel düşünen herkesindir. Bunun için, sistemi ideallere yaklaştırmalı ideolojilerden ise arındırmalıyız. Özellikle sosyal bilimlerde “muhalif düşünme yeteneği”ni geliştirmeliyiz. Yine bunun için ise önce, kendi içinde çelişki içeren ve fikir hürriyetine engel olan kanunları değiştirmeliyiz. Mesela, On iki Eylül düzeninin en önemli ürünlerinden olan 1982 tarihli Yükseköğretim Kanununun 4. maddesindeki ilk iki amaç çelişiyor: Öğrencilerin, “Atatürk İnkılâpları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı,” yetiştirilmesi ile “Türk milletinin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan,” kişi olarak yetiştirilmesi birbirine açıkça zıt. Zira, devrimlerle devrilen şeyler, manevî ve kültürel değerlerin önemli bir kısmıdır. Hem “devrimci,” hem “muhafazakâr” olunamayacağı açıktır. Yine YÖK Kanununun 5. maddesinde yer alan “Öğrencilere, Atatürk inkılâpları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır” gibi kısıtlayıcı hükümler de eğitilen kişinin hizmetini ve himmetini fevkalâde sınırlıyor. Bu sınırların da kalkması için çalışmak lâzımdır. 25.05.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (18.05.2010) - Din görevlileri ve sendika (12.05.2010) - Toplantılar ve hükümet komiserleri (04.05.2010) - Memur mu, işçi mi? (22.04.2010) - Medenî dediğin... |