Hüseyin GÜLTEKİN |
|
İstişareyi zedeleyen hallerden uzak duralım |
Cenâb-ı Hak istişareyi mü’minlerin bir vasfı olarak saydıktan sonra Peygamber Efendimize (asm) de ashabıyla istişare etmesini emretmiştir. Bu meyanda Efendimiz (asm) de, ashabına, istişarenin önemini ve gerekliliğini anlatmış ve gerekli gördüğü konularda onlarla istişarelerde bulunmuştur. Ayrıca, istişarenin ne şekilde yapılacağı, istişare yapılırken riâyet edilmesi gereken kaide ve kurallar da âyet ve hadislerle izah edilmiştir. Tarif edilen bu kaide ve kurallara öncelikle Efendimiz (asm) uymuş; sonra Sahabe-i Kiram uymuştur. Çünkü istişare, gelişi güzel, rastgele yapılabilecek bir faaliyet değildir. Kur’ân’ın tavsiye ettiği, Efendimizin (asm) önemseyerek uyguladığı istişarelerden beklenen neticenin alınabilmesi de, ancak belirtilen usûllere, kaidelere uymakla mümkündür. İstişarede göz önünde bulundurulacak hususların başında, istişareyi zedeleyecek, onu gölgeleyecek, onu hedefinden saptıracak her türlü söz ve davranışlardan kaçınmak olmalıdır. Bu noktada en ufak tahriklere, tahkirlere, suçlamalara, ithamlara girmeden; nezaket ve görgü kuralları çerçevesinde, tatlı ve yumuşak bir üslûpla fikir ve düşünceler serdedilmelidir. Çünkü uygun olmayan ifadelerle, karşılıklı itham ve suçlamalarla yapılan istişarelerden doğru ve sağlıklı kararların çıkması beklenemez. İstişareyi zedeleyecek, onu akamete uğratacak hususlardan birisi de ‘peşin hüküm’dür. Peşin hüküm, kişinin önceden kafasında tasarladığı fikir ve düşüncelerini bir şekilde muhataplarına kabul ettirme plânıdır. Diğer bir ifade ile, kişinin doğru zannettiği düşünce ve kanaatlerini cemaate kabul ettirme çabasıdır. Öyle bir niyet ve çabanın içinde olan kişide, kayıtsız şartsız galip gelme hissi ön plandadır. Galip gelme hissi, başta ihlâsı, sonra yardımlaşma ve dayanışmayı sekteye uğratır. Böyle bir durum, istişarenin ruhunu ve maksadını altüst eder. İstişarenin ruhunu ve maksadını zedeleyen “peşin hükmün” sonucu inattır. İnadın gözü kör olduğundan, kendi görüş ve düşüncelerinden başka bütün fikir, düşünce ve kanaatlara kapalı olan, farklı teklif ve düşünceleri inatla reddeden insanlarla, doğru ve isabetli istişarelerin yapılması oldukça zordur. Halbuki istişare, farklı kanaat ve düşüncelere memnuniyet ve tahammül ile hedefine ulaşır. Konu ile alâkalı olarak, Bediüzzaman’ın Lem’alardaki şu tesbitlerine kulak verelim: “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır. Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münâzarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak, hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip taraftar çıkar, memnun olur.” Muhalifine galip gelmeyi ve dolayısıyla ihlâs ve adaleti ortadan kaldırmayı sonuç veren “inat” gibi çirkin bir hâletin, istişarenin ruhunu zedeleyen, lekeleyen bir hâl olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca inadın, beraberinde gurur ve hased gibi iki çirkin hasleti getirdiğini de unutmamak lâzım. Çünkü muannit bir insan, kendi fikirlerinin başkaları tarafından savunulmasından memnun olup kibir ve gurura girer. Karşı kanaat ve fikirlerin beğenilmesinde de hased eder. Gurur ve hased, istişarenin aslını ve ruhunu bozan iki çirkin haslettir. Dolayısıyla istişareye katılanların, peşin hüküm, gurur ve hased gibi kötü hasletlerden uzak durmaları elzemdir. İstişarelere gölge düşüren peşin hükmün beraberinde getirdiği diğer bir tehlike de dedikodu ve gıybettir. Zira, yalnızca kendi fikir ve düşüncelerinin doğruluğuna inanan, farklı kanaat ve düşüncelere peşinen karşı çıkan kişi, muhalifini gözden düşürmek için, onun gizli hata ve kusurlarını bulup deşifre etmeye yönelir. Hatta, aslı olmayan iftiralarla onu karalamaya yeltenir. Böyle bir duruma düşmekten Allah’a sığınmak gerekir. 23.05.2010 E-Posta: [email protected] |