Vehbi HORASANLI |
|
Gökyüzünün havaî fişekleri |
Son zamanlarda Hint Okyanusu ile Körfez arasında dolaşıp duruyoruz. Bu bölgede gitmediğimiz liman neredeyse kalmadı. Suudi Arabistan, Irak, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan ve Hindistan limanlarına bazen Karachi’de olduğu gibi beş defa giderek sıvı yük taşıyorum. Bölgede yaşayan insanlar ile ilgili gözlem ve hatıralarımı bir başka yazıya bırakarak Körfez’de yaşadığım ilginç bir olayı anlatmak istiyorum. 24 Nisan gecesi Köprüüstünde vardiya tutarken namazımı kılmış, huzur içinde Amme Sûresini okuyordum. Birden gemimizin pruvasına doğru yani baş tarafına doğru bir ışık hızla yaklaşmaya başladı. İlk önce Muavenet gemimize Amerikalıların attığı gibi bir roket atıldı zannettim. Fakat ışık demeti su seviyesine yakın bir noktaya gelince patladı ve küçük parçalar halinde denize düşmeye başladı. Ve kısa bir zaman sonra kayboldular. Bunun bir “yıldız kayması” olduğunu bir anlık şaşkınlıktan sonra anlayabildim. İster istemez bir parça ürpermiştim. Çünkü ışık direkt üstüme doğru geliyordu ve gemimde 5 bin ton tehlikeli yük bulunuyordu. Beş dakika içinde iki yıldız kayması daha oldu. Bu olaya astronomi ile uğraşanlar “göktaşı yağmuru” adını ermişler. 22 Nisan’dan itibaren bir ay boyunca gökyüzünde kayan yıldızların yağmur gibi yağacağını söylüyorlardı. Gerçekten de Nisan ayının sonundan Mayıs ayının başına kadar her gece bu yıldızlar bir bir kaymaya başladı. Benim gibi gemi emniyeti için gözcülük yapanlarla birlikte tefekkür için gökyüzüne bakanlar bunların bir kısmını görmüştür. Gündüz vakti güneş ışığının parlaklığı dolayısıyla göremediğimiz yüzlerce göktaşı dünyamıza düşüyor. Peki, hiç düşündünüz mü? Bu kadar göktaşı dünyaya düştüğü halde hiçbir insanın kafasına çarpan veya evinin damını yarıp zarar veren bir tane oldu mu? Veya özellikle belirli aylarda daha sık görülen yıldız kaymaları neden olur? Önce ikinci sorudan başlayalım. Astronomlara göre göktaşı yağmurlarının sebebi dünyamızın yörüngesinin kuyruklu yıldızların bulunduğu noktalardan geçtiği zamanlarda olurmuş. Kuyruklu yıldızlar gezegenlerden farklı olarak ayrı bir yörüngede hareket edip güneş sisteminin dışına çıkabilen büyük göktaşlarıdır. Bunların bir kısmı güneşe yaklaştıkları sırada güneşin aksi istikametinde gaz ve toz bulutları çıkararak bizim kuyruklu yıldız adını verdiğimiz bir şekilde görünürler. Dünyamızı her 75 yılda bir ziyaret eden Halley kuyruklu yıldızı da böylesine bir yıldızdır. Bundan yaklaşık yüz yıl önce bu yıldız dünyamıza çarpacak diye gece evini terk edenler, panik içinde kaçışanlar olmuş. 75 yıl sonraki ziyaretinde ise dünyaya yakın geçeceği ve çarpmayacağı söylenince bu sefer insanlar panik yapmadılar ve gözlem araçları ile bu yıldızı izlemeye başladılar. Çok net fotoğrafları çekildi hatta Amerikalılar Halley’e bir uzay aracı göndererek kuyruğunun yapısını incelemeye çalıştı. Astronomiye meraklı olanlar bu konuda daha fazla malûmata sahiptirler, fakat burada asıl dikkat edilmesi gereken husus gözden kaçmaktadır. O husus da şudur. Dünyamız muazzam bir uzay denizinde saniyede yaklaşık 30 km hızla güneş etrafında dönmekte, saniye dahi şaşmadan diğer kardeşleri olan gezegenlerle birlikte mükemmel bir şekilde hareket etmektedir. Bütün bu hareketlerin şüphesiz çok hikmetleri vardır. Mevsimlerin meydana gelmesinden tutun da gece gündüzün deveranına kadar yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insanlara hizmet etmektedir. Dünyamızın içinde yer aldığı diğer gezegenler, göktaşları ve kuyruklu yıldızlar da muntazam bir şekilde hareket etmektedirler. Her birisi kendilerine mahsus nice gayelerle hareket etmektedirler. Bütün bunlar her şeyin dizgini elinde olan Allah’ın varlığına işaret etmektedir. Bazen, demin anlattığım gibi beni ürperten kuyruklu yıldızlar da, kâinatta her şeyin mükemmel bir şekilde hareket ettiğini herkese anlatan gökyüzünün ibretli birer havai fişekleridir. Bediüzzaman’ın dediği gibi “Semavatın fezasında tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvanatın başlarını, belki Küre-i Arz’ın başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı. Dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı. Ve bizi vatan-ı dünyeviyemizden kaçıracaklardı. Halbuki, eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret olarak, yalnız birkaç semavi taşlar düşmüşse de hiç kimsenin başını kırmamış”. Eğer tesadüf ve kendi kendine olmuş olsa ve muntazam olan mihverinden yani yörüngesinden çıkmış olsaydı gökyüzü harabeye döner, müthiş çarpışmalara ve felâketlere sebep olurdu. Dünyamızı atmosfer denilen tabaka ile kaplayarak gök cisimlerinin bizlere zarar vermesini önleyen Rabbimiz, atomlardan yıldızlara kadar her varlığa gücü yeter ve bir an bile hiçbir şey onun dizgininden çıkamaz. Demek ki kâinattaki her cisim kontrol altındadır ve Allah’ın izni olmadan saniye dahi şaşmaz. Gecelerimizi her gün bir başka haliyle süsleyen Ay, bunu ispat etmiyor mu? Eğer bir saniye kendi ekseninde yavaş hareket etse veya dünyanın etrafını dolaşırken bir saniye hızlansa, Ay’ın arka tarafını görme imkânına sahip olurduk. Fakat Dünyanın uydusu olan Ay, almış olduğu emirle öylesine düzenli hareket eder ki bir saniye bile şaşmaz. Bize hep aynı tarafını gösterir. Ay’ın arka tarafını ancak ona gönderilen uzay araçları ile görme imkânına sahibiz. Başka türlü görme imkânımız yoktur. Evet, gökyüzünün de insanların bazı özel günlerde fırlattığı gibi havaî fişekleri vardır. Fakat onlar insanı ibret almaya ve kâinatı sevk ve idare eden Rabbimizi tanımamıza yarayan gök cisimleridir. Bize kâinatta tesadüfe tesadüf edilmediğinin en güzel delillerinden bir tanesini sunarlar. Bu konuyu daha iyi anlamak için 15. Söz’e ve 28. Lem’a’nın 28. Nüktesi’ne bakabilirsiniz. Rabbimden bütün okuyucularımı gökyüzüne bakıp ibret alan kullarından eylemesini niyaz ediyorum… 28.05.2010 E-Posta: [email protected] |