M. Latif SALİHOĞLU |
|
Namık Gedik'i katlettiler |
Darbeciler, gaddar ve zalim kimselerdir. Aynı zamanda yalancı ve sahtekârdırlar. Milletin hür iradesini hançerleyerek kanlı bir darbe yapan 27 Mayısçılar gibi, idama kadar varan toptan cezalandırmalarla tarihe geçen 12 Eylülcüler de, zulümkârlık ve yalancılıkta sınır tanımaz derecede ileri gittiler. Bu gaddarlar, yönetime el koyduktan sonra yaptıkları ilk açıklamalarda hep şunu söyleyip durdular: "Bu harekâtın siyasî bir gayesi, maksadı yoktur. Bu harekât, ülkeyi uçurumun kenarından kurtarmak, kardeş kanını durdurmak, milletin huzurunu, güvenini sağlamak için yapılmıştır. Vatandaşlarımızın içi rahat olsun, hiçkimse haksız yere cezalandırılmayacaktır." Acaba öyle mi oldu? Yoksa, bütün bu söylenenlerin tam tersi uygulamalara mı şahit olundu? "Ayinesi iştir kişinin; lâfa bakılmaz..." gerçeğinden hareketle darbe sonrasında yapılanlara baktığımızda, verilen sözlerden hiçbirinin tutulmadığını, hatta büyük ölçüde tam tersinin yapıldığını görmekteyiz. Bu da, karakteristik özellikleri itibariyle, darbecilerin hem zalim, hem yalancı ve hem de ikiyüzlü birer sahtekâr komitacı olduklarını gösteriyor. Bu iddiayı ispat için, yüzlerce örnek sıralamak mümkün. Ama, şimdilik burada bir kanlı darbenin yıldönümü münasebetiyle yaşanmış olan çok acı ve fakat yüzde yüz çarpıtılmış bulunan bir hadisenin gerçek yüzünü sizlere göstermek istiyoruz. Gaddar 27 Mayıs Darbecileri, Demokratları silâh zoruyla devirdikten sonra, bu camiayı toptan cezalandırma yoluna gittiler. Demokrat Partinin Genel Başkanı da dahil olmak üzere, bu partinin bütün yönetim kadrosunu, hükûmet üyelerini, milletvekillerini, partinin hemen bütün il ve ilçe yöneticilerini çok vahşiyane ve zalimane bir muamele ile tutuklayan darbeciler, bu binlerce mâsuma daha mahkemeden önce hakaretli işkencelerde bulundular. İşte, o hakaretli işkencelere mâruz kalanlardan biri de İçişleri Bakanı Namık Gedik'tir. Üstad Bediüzzaman'ın tâbiriyle "İslâmiyete ciddî taraftar" olan Namık Gedik (Emirdağ Lâhikası, s. 449. YAN, 1994.), 27 Mayıs günü darbeci subaylar tarafından evinden apar topar alınarak Ankara'daki Harp Okuluna götürüldü. Burada, tekmelemeler ve tükürüklü hakaretlerle genişçe bir odaya hapsedildi. Aynı odada Savunma Bakanı Ethem Menderes ile İskenderun DP İlçe Başkanı Edip Yangın'ın yanı sıra, daha başka DP'li maznunlar da vardı. İşte, o odada olup bitenlerin birinci derecedeki şahidi olan Edip Yangın, bu konuda bizim de şahidimiz ve haber kaynağımızdır. Mağdur DP'lilerden olan Edip Yangın, uzun yıllar Arsuz Beldesine bağlı Madenli Köyünde muhtarlık da yaptı. Hatay'daki kadim okuyucularımız ve temsilci arkadaşlarımızın vasıtasıyla, birkaç sene evvel irtibat kurduğumuz Edip Bey, orada şahit olduğu hadise hakkında bize şunları anlattı: "Darbe sonrasında tutuklanıp Harp Okulu binasına götürülenlerin arasında ben de vardım. Subaylar, herbir bahane ile bize hakaret ediyor, tekme tokat girişiyorlardı. Bizi iyice hırpaladıktan sonra bir odaya attılar. Orada gördüğüm hemen herkes aynı durumdaydı. Fakat, en çok ezâ–cefâ görenlerin başında İçişleri Bakanı Namık Gedik geliyordu. Görevli, ya da nöbetçi olsun olmasın, bütün subaylar ona ağır hakaret ve işkencelerde bulunuyordu. "Bir kısmı anlatılamaz cinsten olan bu işkenceler o derece arttı ve ağırlaştı ki, Namık Bey buna daha fazla dayanamayarak baygınlık geçirdi. "İşkenceciler, onun ölüme doğru gittiğine kanaat getirdiler. Bu sebeple, aralarında fısıldaşarak, bir plan yaptılar. Gecenin geç saatlerinde (23.00 suları; çoğu kimse uykuya dalmıştı) izbandut gibi iki subay geldi. Yerde baygın yatan Namık Gedik'i karga tulumba kaldırdılar ve salonun yüksek penceresinden aşağıya attılar. (Meğerse, resmî bir tutanakla bu cinayete intihar süsü vermişler. Böylelikle, hukuk yolunu kapatıp kendilerini de kurtarmışlar.) "Ben, o anda kendimi tutamayıp 'Allah belânızı versin!' diye bağırmışım. O subaylar üstüme doğru geldiler ve postallarla bana giriştiler. Dişlerimin çoğu kırıldı; ağzım burnum kan–revân içinde kaldı. "O günlerin korku ve dehşet dolu atmosferi içinde, Gedik'in ailesi dahil, hadisenin gerçek yüzünü kimse bilemedi, soruşturup öğrenemedi."
Ceset gösterilmiyor
Yeni Aktüel dergisi, 158. sayısında (2008) bu konuyu enine boyuna araştıran bir dosya yayınladı. Bu kapak dosyasında anlatılanların tamamı, bizim yukarıda anlattıklarımızla paralel düşüyor ve birebir örtüşüyor. Orada, ayrıca detay bilgiler de yer alıyor. Şöyle ki: 1) Namık Gedik'in intihar etmek için kırdı denilen çift pencereli camlarda açılan delik, hem küçük, hem de elmasla kesilmiş gibi görünüyor. Kırılmış kısım, içinden ancak kedi geçebilecek kadar küçük olduğu ifade ediliyor. 2) O dehşetli darbenin korkulu günlerinde (3. gün) lâlettayin şekilde kefene sarılan Gedik'in cenazesi ailesine teslim edilmiyor ve cesedin açılıp bakılmasına katiyyen müsaade edilmiyor. 3) Elem, korku ve dehşetin kol geziği o günlerde hadisenin içyüzünü tahkik etmek mümkün olmadığı gibi, ortada şüpheleri izâle edecek bir otopsi raporu dahi bulunmuyor. 4) Çaresizlik içinde, herşey sîneye çekilmek durumunda kalınıyor. 27.05.2010 E-Posta: [email protected] |