Faruk ÇAKIR |
|
“Ah” alan darbeciler |
Tarihimizde yer alan ‘acı günler’i hatırlatmak üzüntülerimizi tazelese de, bilinmesi ve ibret alınması için bu günleri hatırlamak ve hatırlatmak da gerekiyor. Çünkü insanoğlu ‘nisyan ile malûl / unutma hastalığı ile hastalıklı.’ Bu sebeple ‘dün’ü bilmeden ‘bugün’ü değerlendirmeye çalışanlar genellikle yanlış değerlendirmeler yapıyorlar. 27 Mayıs 1960’ta askerî bir darbe yapıldı ve 10 yıl süren Demokrat Parti iktidarı devrildi. Bu darbe, sonraki darbelere de dayanak yapıldı ve milletin “Ben varım” dediği her hadiseden sonra; ortalama her 10 yılda bir yeni darbeler sahneye konuldu. Bütün darbeler gibi 27 Mayıs da güya ‘ülkeyi uçurumun kenarından kurtarmak’ bahanesiyle yapılmıştı. Ama dünya âlem gördü ki, ülke asıl darbe ile uçuruma itildi. Başta 27 Mayıs 1960 darbesi olmak üzere devam eden yıllardaki darbelerin Türkiye ekonomisine maliyeti tam olarak ortaya konulamamış olsa da, toplamda Türkiye’yi 50 ya da 100 yıl geriye götürdüğü her halde inkâr edilemez. Türkiye tarihini hatırlamak gerekirse, 1950 yılına kadar ülkemizin “Tek parti/CHP” ile idare edildiği malûm. İşte o ‘Tek parti’ 14 Mayıs 1950’deki hür seçimlerle millet tarafından iktidardan uzaklaştırılmış ve Türkiye’nin yönetimi Demokrat Parti’ye teslim edilmiştir. Hem de yüzde 52’nin üzerindeki bir oy oranıyla... 10 yıl boyunca 3 defa genel seçim yapılmış ve DP her seçim sonunda yeniden tek başına iktidara gelmiştir. İşte iktidarı millete revâ görmeyen ‘Tep parti’ zihniyeti seçimler yoluyla yeniden iktidara gelemeyeceğini anlayınca ‘seçim dışı yol’lara müracaat etmiş, silâhlı kuvvetleri tahrik etmek için akla ve hayale gelmeyen yollar denenmiş ve maalesef neticede 27 Mayıs darbesi yapılmıştır. Şunu unutmamak lâzım ki, 27 Mayıs darbesiyle DP’yi deviren ve Başbakan Adnan Menderes, Dışışleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı haksız yere idam edenler o günden bu yana belki de her gün milletten ‘ah’ alıyorlar. Tabiî ki bu ‘ah’lardan dolaylı olarak biz de payımızı alıyoruz ve belki de bu sebeple sıkıntılardan kurtulmamız erteleniyor. Darbeci ve ihtilâlcilerin insafsız olduğunu gösteren binlerce bilgi ve belge var. 27 Mayıs 1960 darbesinin canlı şahitleri hâlâ hayatta. Onları her dinlediğinizde ya da hatıralarını okuduğunuzda ‘ah’lamamanız mümkün değil. Darbeciler kendilerini millete kabul ettirebilmek için öyle yalanlar uydurmuşlar ki, böyle iftiraları insanlığın kabul etmesi mümkün değil. Maalesef bu yalanlar o günün gazetelerinde ‘manşet’ olabilmiştir. Gerçi ‘yalan’ların gazetelere manşet olmasına şaşmamak lâzım, çünkü benzer yalanlar bugün de bazı gazetelerde manşet olabiliyor... 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra açılan ‘iftira kampanyası’ gereği, “Buzhane ve çukurlarda cesetler bulunduğu”nu, bir Millî Birlik Komitesi üyesi (darbecilerden biri) açıklamış. Güya DP, kendisine muhalif olan gençleri katletmiş ve bunları Et-Balık Kurumu buzhanesine koymuş... Darbe olunca da darbeciler bu katliâmı keşfetmiş! (Cumhuriyet gazetesi, 2 Haziran 1960) İftira kampanyası devam etmiş: İki gün sonraki manşet şöyle: “Halk arasında büyük heyecan uyandıran ihbarlar / Şehit cesetleri kıyılıp hayvan yeni mi yapıldı? / Millî Birlik Komitesi, bu ve bunun gibi ihbarların üzerinde dikkatle durulduğunu, hakikatin yakında mutlaka meydana çıkarılacağını bildirerek çocukları kayıp ailelerin müracaatlerini istedi.” (Cumhuriyet, 4 Haziran 1960) [Bakınız: Erdal Şen, Bir Yiğit Vardı, Yitik Hazine Yayınları, Mayıs 2010] Bu kadar ‘yalan’ların manşet olduğu bir devri ve dönemi düşünüp, milletin çektiği sıkıntı ve eziyeti hayal edin. Darbeciler hâlâ 1960 öncesi ‘kıyılıp hayvan yemi yapıldığını iddiâ ettiği şehit’lerini bulamamış anlaşılan... Bulmak için de yeni darbeler planlıyorlar... Allah’ım, darbecilere imkân ve fırsat verme. Âmin. 27.05.2010 E-Posta: [email protected] |