Osman ZENGİN |
|
O günü hiç unutamıyorum! |
O gün çocuktum. Okulların tatil mevsimi gelmişti. Birkaç ay sonra açılacak yeni öğretim yılında ben de ilkokula başlayacaktım. O kadar çok seviniyor ve dört gözle bekliyordum okulların açılacağı vakti. Ailenin ikinci çocuğu da okula başlayacağından, anne ve babam da seviniyordu tabiî. İlk çocukları olan ağabeyim ise, o sene ilkokulu bitirmiş, o da ortaokula başlamak için hazırlık yapıyordu. İşte baharın o sevinçli gününde, yani 27 Mayıs 1960 gününde, sabah kalkınca yine bu düşüncede iken ve anneme, babama, ağabeyime okul ile alâkalı sorular sormaya niyetlenmişken baktım kimsede “tık” yok. Hele anne ve babamın ağzını bıçak açmıyordu. Her halde büyük bir şey olmuştu, çocuk aklımla bunları anlamaya çalışıyordum. Babam kendi kendine konuşuyor, birilerine kızıp, bedduâ ediyordu. Anneme yaklaşıp sordum “Ne oldu anne?” diye. “İhtilâl olmuş yavrum” dedi. Anlayamamıştım, çocuk ihtilâlden ne anlardı ki? Tekrar bir rampa yapıp anlamaya çalışıyordum. “Yavrum” dedi, “İhtilâl yapmışlar, Menderes’i yakalamışlar” Durumu biraz daha anlayınca, ben de sessizliğe bürünmüş ve iyi bir şey olmadığının hissiyle Menderes’i hatırlamıştım. Ankara’da meydana gelen ve bir çok kimsenin de ölümüyle neticelenip, tahribâtı da çok olan büyük selin akabinde, Ankara Kalesi’nin eteklerinden akan Hatip Çayını ıslâh projesi çalışmaları için mahallemize gelen Menderes’i hatırlamıştım. İnşaatta çalışanlardan tut, orada bulunan herkes onun elini öpmek için sıraya girmişti. Bir çok zaman beni yanından ayırmayan ağabeyim, orada da beni elimden tutup götürmüştü. Bize sıra gelip elini öptüğümde, yanağıma bir makas yapmış, okşamış ve “tonton çocuk“ demişti. Onları hatırladım, o siyah güneş gözlüklü hâlini, çizgili takım elbiseli hâlini... İnsanların, milletin çoğu merak ve telâş içindeydi. Millet ağlıyor, millet düşmanları gülüyordu. Ecevit, o gün CHP’nin yayın organı Ulus gazetesinde şöyle diyordu: ”Karanlık günlerin sona erdi, günaydın Türk Milleti! Sağ olasın Türk ordusu! Günaydın Türk Milleti!“ Tabiî onlara gün aydınlanmıştı, hani gözleri aydın olmuştu. Sevinçten çıldıracak derecede uçuyorlardı. Kolay mıydı? Çeyrek yüz yıl bir koyun gibi güttükleri millet söz sahibi olmuş, temsilcileri olan DP ve Menderes onların saltanatına, sultasına son vermişti. Millet de, millet olduğunu anlamıştı. Ama olmuyordu işte. Müzmin muhalefet partisi bir defa bu milletten tokat yemiş, daha iktidara gelmesi zordu. Zamanın allâmesi Bediüzzaman diyordu zaten bunu. Bu asil Türk milleti, kendi istek ve oylarıyla kesin olarak iktidara getirmeyecekti. Nasıl gelecek peki iktidara? Ancak hile ile, entrika ile, bir de askerî seçimle(!) İşte bu askerî seçimlerin(!) ilki olan 27 Mayıs ihtilâl-i hâinânesi o gün yapılmıştı. Beyler, Türk milleti adına, Türk milletinin anasını ağlatıyorlardı. O günlerde ve takip eden yıllarda, çocukken çok duyduğum, ama pek anlayamadığım “askeriye-mülkiye-adliye” tekerlemesinin ne mânâya geldiğini anladığım zamanlarda ise, çoktan ikinci askerî seçim(!) yapılmış, bu sefer de 12 Mart hadisesi milletin, milletin seçtiklerinin tepesine binmişti. Demokrasi, hak, hukuk hiç bunların umurunda değildi. Bu üçlü üstünler kuvveti, milleti her zaman zora sokmuştu bir kere. 27 Mayıs İhtilâli ile önleri açılmış, daha bundan sonra yapılacak seçimlerde millet iktidara gelse de, ona iktidar yaptırmamanın yol ve formülleri bulunmuştu bile. İktidara ortaklar ihdas edilmişti. Hani “kuvvetler ayrılığı“ adı altında. Millet ne yaparsa yapsın, bunlar bildiklerini okuyacaklardı. Ne gerekirse yapılarak millete rahat yüzü göstermemekti niyetleri. Ama nereye kadar? Mazlûmun âhı, mazlûmların âhı, şehid Menderes ve arkadaşlarının âhı, bunları rahat bırakır mıydı? Hiç zannetmem. Hem burada, hem ukbâda Cenâb-ı Hakk’ın hükmü yerine gelecek ve yaptıkları yüzünden rezil rüsvâ olacaklardır İnşâallah! 27.05.2010 E-Posta: [email protected] |