Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
“Yeni” CHP ve din |
Kemal Kılıçdaroğlu inançlara saygıdan bahsetti, ama Parti Meclisini oluştururken, bu inançları alay konusu yapmakta herhangi bir beis görmediğini, hacca gitmek isteyen bir CHP’li ile diyalogunda gözler önüne seren Önder Sav’ın hazırladığı listeyi esas aldı. Yine Kılıçdaroğlu laiklikten bahsetmediği kurultay konuşmasında cemaat ve tarikatlara da yüklenmedi, ama hemen her yazısında dindarlara iftira edip çamur atmayı alışkanlık haline getirmiş bir Cumhuriyet yazarını PM üyesi yaptı. Görev yaptığı dönemlerde cemaatlerle olumlu diyaloglar kuran ve Saylan’ın cenaze namazını kıldırdığı için haksız eleştirilere uğrayan eski Beyoğlu Müftüsünün listedeki varlığı bir denge getirebilir mi? Bizce zor gibi, ama göreceğiz. Eski Müftünün, PM’ye seçildikten sonra basına söyledikleri de pek tasvip edilir cinsten değil. “CHP’nin ülkeyi yönettiği ve devrimleri gerçekleştirdiği 27 yıllık süreçte hacısı da, hocası da, müftüsü de CHP’liydi. Bütün dindarlar CHP’liydi. Daha sonra gelen siyasetçiler dini siyasallaştırdı” sözlerinin iler tutar tarafı var mı? İhsan Özkes, en katı CHP’lilerin dahi savunmakta zorlandıkları mâlûm dönemi, hem de din gibi en hassas bir noktadan yola çıkarak parlatmaya çalışan bu beyanlarıyla neyi hedefliyor? CHP’nin elindeki devlet gücünü ve imkânlarını kullanarak ezip tasfiye etmeye çalıştığı dindarlarla en kavgalı olduğu bir dönemden söz ederken, “Bütün dindarlar CHP’liydi” gibi uçuk bir iddiayla ortaya çıkmak, sahibini hem tarih, hem de toplum önünde zor duruma düşürür. Eğer bunu söylerken, Bardakoğlu’nun da örnek ve referans gösterdiği ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi gibi isimleri kast ediyorsa, bu zatın, şapka inkılâbı başta olmak üzere devrimlere ilk uyum sağlayan ve aynı zamanda CHP’nin Ankara il başkanlığına getirilmiş kişi olarak, o devrin amansız bir baskı altındaki dindarlarından çok farklı bir dünyada yaşadığı unutulmasın. Din adına sergilenen taassup anlayışının dışlayıp soğuttuğu çevrelerle olumlu diyaloglarını takdirle karşıladığımız ve Kılıçdaroğlu ile birlikte gittiği Zonguldak gezisinde de pozitif görüntüler veren Özkes, haklı olarak eleştirdiği yanlışları CHP adına yapma durumuna düşmemeli. O artık CHP çatısı altında, hem de partinin en üst yönetim organına seçilmiş olarak siyaset yapan bir kişi. Dinle ve dindarlarla ilgili yorumlarında çok daha dikkatli olmak durumunda. Aksi halde, CHP dışındaki partilere yönelttiği “dini siyasallaştırma ve din istismarı” suçlaması kendisine döner; CHP adına dini istismarla itham edilir. Ve vitrindeki işi bittikten sonra bir çırpıda Yaşar Nuri’nin durumuna düşürülüverir. Yaşar Nuri Öztürk de “sosyete şeyhülislâmı” olarak nam yaptığı günlerde CHP’den âlâyı vâlâ ile aday gösterilip, miting meydanlarında genel başkanla birlikte kürsüde arz-ı endam ettikten ve milletvekili seçildikten sonra harcanmamış ve “Beni aldattılar” diye feryat etmemiş miydi? Gerçi şahsına özel “ego”sunun, onu hiçbir partinin taşıyamayacağı bir ağırlık haline getirme gibi bir özelliği de var. Ama netice itibarıyla kısa süren CHP macerasından Özkes’in de ders çıkarması, tavsiyeye değer bir husus olsa gerek. Son kongrede PM’ye giren isimlerden Yalova Millletvekili Muharrem İnce için de kısa bir not: CHP’nin, oylarını arttırmak için dinle barışması gerektiğini vurgulayan ve “Hâlâ insanlar ezanın Türkçeleştirilmesini bize karşı propaganda malzemesi yapabiliyorsa, biraz kendimizi de sorgulamalıyız. ‘Türkiye laiktir, laik kalacak’ demekle olmuyor” diyen (Aslı Aydıntaşbaş, Milliyet, 22.2.10) İnce’nin, kurultayda yolunu ayırdığı Baykal’ın son dönemde verdiği işaretlerle de örtüşen bu isabetli tavrı, Kılıçdaroğlu yönetiminin politikalarında ne ölçüde etkili olabilir? Aynı İnce’nin seçmeli Arapça dersine verdiği tepkinin bu tavırla çelişmesi de ayrı bir mesele. Siz ne dersiniz, CHP dinle barışabilir mi? 28.05.2010 E-Posta: [email protected] |