Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Kerimov’la nereye? |
Bir süredir Özbekistan’dan gelen üzücü haberler maalesef artarak devam ediyor. Geçen yıldan beri yargılanıp toplam 380 yıl hapse mahkûm edilen Risale-i Nur Talebelerinin sayısı 47. Ve son gelen haberlere göre, yine çok sayıda Nur Talebesi tutuklanmış durumda. Bu çeşit haberler yakın zamana kadar Türkiye’nin de hazin bir gerçeğiydi. CHP’nin 1950 öncesindeki tek partili ceberut iktidar döneminde Bediüzzaman ve talebeleri üç defa toplu gözaltı ve tutuklamalarla hapse konulup yargılanmıştı. Ama o devirde bile, öne sürülen iddia ve suçlamaların hiçbiri ispat edilemedi ve Eskişehir Mahkemesinde Tesettür Risalesi bahane edilerek ve “vicdanî kanaat”le hükmedilen mahkûmiyet kararı dışında, mahkemeler ceza veremedi. Said Nursî ve talebeleri hep beraat etti. Sonraki dönemde periyodik olarak yapılan ihtilâllerin akabinde yine öncelikle Nur Talebelerini hedef alan yoğun operasyonlar gerçekleşti. Evlerinde birlikte kitap okuyup sohbet etmekten ve çay içmekten başka “suç”u olmayan insanlar, baskına uğrayıp önce karakolların nezarethanelerine, sonra da cezaevlerine götürüldü. Ama açılan dâvâların tamamı beraatle sonuçlandı. Ve aynı iddialarla açılan binlerce dâvâda aynı kararın verilmesi, dünya adalet tarihine, başka benzeri bulunmayan bir rekor olarak geçti. Bu durum, herşeye rağmen Türkiye’deki hukuk ve adalet anlayışının sağlamlığını, hakimlerdeki hakkaniyet ve vicdan duygusunun gücünü gözler önüne seren çarpıcı bir tablo oluşturuyor. Tabiî, bu tesbit 28 Şubat öncesine ait. Sonrasında yargı maalesef 28 Şubat ideolojisinin yoğun baskı cenderesine girdi ve rahmetli İhsan Tombuş’un ifadesiyle, tek parti devriyle 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde bile görülmemiş derecede siyasallaşarak yıprandı. Depreme “İlâhî ikaz” diyenlere açılan dâvâlar ve verilen mahkûmiyet kararları, bu durumun en trajik örneklerinden. Yazarlarımızdan Cevher İlhan’a verilip AİHM’den dönen ceza için, Yargıtay Başsavcılığının yine onama istemesi de. Türkiye’deki durum bu. Özbekistan’daki Kerimov rejimi ise çok daha katı ve insafsız bir şekilde Nur Talebeleriyle uğraşmaya devam ediyor. Hayli zaman önce Fergana Vadisinde gerçekleştirdiği katliâmla, din adına yürütülen silâhlı direnişleri son derece kanlı bir şekilde bastırmakta zerre kadar tereddüt göstermeyeceğini gözler önüne sermiş olan Kerimov, siyaset ve ideoloji ile hiçbir alâkası olmayan Nur Talebelerinin üzerine güdümlü mahkemelerle gidiyor. Kerimov rejimi, SSCB dağıldıktan sonra bağımsızlığına kavuşan cumhuriyetlerden biri olarak Özbekistan’ı, komünizm döneminden farksız şekilde yönetilmeye devam eden, içe kapanık ve çok problemli bir ülke konumunda tutuyor. Rejimin baskıcı karakteri, hürriyete susamış halka nefes aldırmazken, ülkenin komşu Orta Asya cumhuriyetleri dahil olmak üzere dış dünya ile ilişkileri de sıkıntılı. Ve Türkiye ile de arası yok. İstikrarını koruyan Kazakistan’la, renkli devrimlerden bir türlü kurtulamadığı halde Kırgızistan’la, Türkmenistan’la kurulan büyük ölçüde olumlu ilişkiler, Taşkent’le sağlanamıyor. Geçimsiz, kuşkucu ve baskıcı karakteriyle Kerimov, hem Özbek halkının canına okuyor, hem buradan gidenlere rahat yüzü vermiyor, hem Risale-i Nur Talebelerine zulmediyor, hem de komşularıyla ve bölgeyle diyalog kuramıyor. Ama zayıf gördükleri yere hemen sızmaya bakan renkli devrim sihirbazları nedense Özbekistan’a “iltifat” etmiyorlar. Girecekleri bir boşluk bulamadıkları için mi, yoksa Taşkent’te Kerimov rejiminin devamı işlerine geldiğinden mi? Taşkent, Semerkand, Buhara gibi İslâm tarihinin önemli merkezlerini barındıran, İmam Buharî gibi İslâm büyüklerinin kabirlerine ev sahipliği yapan Özbekistan’ın böyle katı bir dikta rejiminin kontrolünde olması çok büyük talihsizlik. Daha ne zamana kadar böyle devam edecek? 22.05.2010 E-Posta: [email protected] |