Recep TAŞCI |
|
Kelin merhemi olsa başına sürer |
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki… Herhangi bir bölgede cereyan eden siyasî, iktisadî ve içtimaî olaylar millî ekonomileri şu veya bu şekilde etkiliyor. Bu yüzden ülkemizdeki ekonomik gelişmeler ve sorunlar sadece iç dinamiklerle ve yerli reçetelerle izah edilemez ve çözülemez. Dünyada olup bitenler de yakından izlenmeli. Yetmez. Bir satranç ustalığı ile sonraki hamleler de tasarlanmalı, tedbirli olunmalı. Şu sıralar uluslar arası ilişkiler son derece gergin. Ekonominin hiç hazmetmediği bir iklim. Uzakdoğu’da düşman kardeşler Kuzey ve Güney Kore savaşın eşiğinde. Güney Kore, bir denizaltısının Kuzey Kore tarafından batırıldığı iddiasında. ABD, İran’a müdahale için fırsat kolluyor. Türkiye ve Brezilya’nın arabuluculuğuyla imzalanan “Uranyum Takas” anlaşması ABD’yi memnun etmedi. Ve tabiî Gazze dramı… Kuşatma altındaki halka yardım götüren gemilere İsrail’in kanlı saldırısı bölgede tansiyonu fırlattı. Bu kargaşada zenginliğin ve refahın merkezi Avrupa ülkeleri borç batağında debeleniyor. Bizi doğrudan ilgilendirdiği için duruma bir göz atalım, ders çıkaralım. 2008 yılında patlak veren kriz henüz küllenmemişken kamu harcamalarındaki şişkinlik ve bütçe açıkları yeni bunalımlara dâvetiye çıkarıyor. İrlanda, Yunanistan, İspanya, Portekiz, İngiltere… Fay hattında. Hastalığın temelinde aşırı borçlanma ve bütçe açığı yatıyor. Borçların millî gelire oranı yüzde yüzlere yaklaşmış, hatta aşmış. Bütçe açıkları ise millî gelirin yüzde 10’unu geçmiş. AB kriterlerine göre borçların GSMH’nin yüzde 60’ını, bütçe açıklarının ise yüzde 3’ünü aşmaması gerekir. Meselâ Yunanistan’da bu oranlar yüzde 115 ve yüzde 13. Batan ekonomisini yüzdürmek için AB ve IMF, Yunanistan’a 110 milyar euro kredi açacak. Açacak da… Atina’nın bu borcu nasıl ödeyeceği meçhul. Ülkelerin kontrol altına alınamayan borç sorunu bankacılık krizine dönüşmek üzere. Bankalar zor durumda. Yunanistan ve İspanya’da bir kısmına devlet el koyuyor, bir kısmı da birleşme yolunda. Bu şartlarda AB ortak para birimi euro, ABD doları karşısında sürekli değer yitiriyor. Euro’nun geleceğiyle ilgili tehlike çanları çalıyor. Borsada sert inişler görülüyor. Ülkeler çareyi kemer sıkmada buluyor. Maaşlar indiriliyor. Kamu harcamaları kısılıyor. Bu acı ilâçları halk da içmek istemiyor. Protestolar, grevler, şiddet eylemleriyle direniyor. Bütün bu olumsuzlukların ülkemize de bir maliyeti olacak. Euro, altı ayda dolar karşısında yüzde 20 civarında değer kaybına uğradı. Bu durum ihracatımızı ve turizm gelirlerimizi azaltacak, dolayısıyla zaten tekrar tırmanışa geçen cari açığımızı büyütecek. Nitekim bu yılın ilk dört ayındaki dış ticaret açığı, yüzde 153 oranında artarak 17,6 milyar dolara yükseldi. Hazırlıklı olalım, pazarımızı çeşitlendirelim. Ki Başbakanın iş adamlarıyla birlikte dünyayı dolaşarak yeni pazarlar arama gayretini takdirle karşılıyoruz. Bir de elinde üç beş kuruş olan vatandaşın haline değinelim. Borsa, döviz piyasaları, faiz cephesi hareketli. Nereye yatırım yapacağını bilemiyor. Güya ekonomi alanında kalem oynatıyoruz ya… Eş dost soruyor: Euro, dolar, altın, borsa… Hangisi kârlı? Sürekli okurlarım bilirler. Prensip olarak hiçbir teklifte bulunmuyoruz. Kelin merhemi olsa başına sürer. İnsan unsurunun karıştığı olayların seyrini tahmin etmek mümkün değildir. Kim ne söylerse söylesin inanmayın. Tek tavsiyemiz: Paniğe kapılmayın. 07.06.2010 E-Posta: [email protected] |