Ahmet DURSUN |
|
Boğulduk ey insanlık! |
BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağıran Dışişleri Bakanımız Davutoğlu “İnsanlık, Akdeniz’in uluslar arası sularında boğuldu” diye konuşmasına başlıyor ve Gazze’ye insanî yardım amaçlı giden gemileri kanlı bir şekilde durduran İsrail’e bir dizi yaptırım uygulanması için BM üyelerinden destek istiyordu. Sonuç: Cılız bir kınama… İsrail bizi takmıyor diye depresif tavırlar takınarak kendimizi hiç üzmeyelim. Hak, hukuk, kural, adalet nedir bilmeyen İsrail, yalnız bizi değil dünyayı da takmıyor. Dünyanın şımarık çocuğu belki de ilk defa bu derece bariz bir hata yaparak bütün insanlığın nefretini celb edecek bir katlin altına imzasını attı. Davos’ta “Siz öldürme işini herkesten iyi bilirsiniz” diyerek İsrail’in caniliğini yüzlerine vuran Başbakan Erdoğan’ın bu sözü dünya nezdinde de doğrulanmış oldu. Bilinen bir gerçeğin örtülen fotoğrafı bu olayla deşifre oldu. Ortadoğu’yu asırlarca adaletle yönetmiş bir imparatorluğun mirasçısına terörist muamelesi anlamına gelen bu hareketin Ortadoğu ve dünya siyasetini nasıl yönlendireceği ya da etkileyeceği şimdilik meçhuldür. Değerlendirilebilecek bütün şıklar, öldürülen insanlık karşısında dünyanın sınıfta kaldığı gerçeğini değiştirmiyor. Bir şeyler yapıyormuş gibi görünmek için kınama mesajları vermek, çok üzgün ve kızgın tavırlarla ağzına geleni söylemek, savaş çığlıkları atarak galiz küfürlerle İsrail’i kınamak ne Gazze’yi kurtaracaktır, ne de insanlık yürüyüşünde vefat edenleri memnun edecek bir gelişmeyi beraberinde getirecektir. Kur’ân’da sık sık “bozgunculuk”la nitelenen İsrailoğulları’nı dizginleyecek olguları İsrail’in kendisi çok iyi bilmektedir de bu olguların bizler tarafından çoktan rafa kaldırıldığını bildiği için de böylesine pervasız davranabilmektedir. İsrail, “Müslümanlar bir bedenin uzuvları gibidirler” diyerek “ittihad”ı temel bir ilke olarak emreden İslâm’ın bahadır evlâtlarının benlik dünyasında herkesten daha bencil olduğunu çok iyi biliyor. “Bir avuç” tabir edilebilecek bu küçük devlet, İslâm topraklarında nicedir “adavete muhabbet”in hükümran olduğunu çok iyi biliyor. Yine İsrail, kendi insanlarına hürriyeti bahşedemeyen, kendi insanlarını insanca yaşatamayan ve kendi insanına adaleti sunamayan jakoben kılıklı sözümona Müslüman devletlerin Gazze gibi uzak diyarlara “insanlığı” ulaştıramayacağını da iyi biliyor. Kendi menfaatlerini ve çıkarlarını merkeze koyan bir anlayışın yığınları haline gelen böyle bir ümmet-i merhumenin kendi iç dinamiklerini bile harekete geçiremeyeceğini fark eden İsrail, böyle pasif yığınları dünyanın da takmayacağını, kendine “sivil aktivist” diyen vicdan sahiplerinin de “iç siyaset dengeleri”, “dünya konjonktürü” karşısında yalnız kalacağını, mazlûm feryatların eriyip kaybolacağını da iyi biliyor. Şimdilik, insanlığından utanan vicdan sahipleri için “özür dilerim ey insanlık” demekten başka bir şey kalmıyor. Uluslar arası sularda ya da şurada burada boğulan, boğdurulan, boğdurtulan insanlık için özür dileriz. “I am sory.” Savaş baltalarını çoktan çıkarmış olan bizler; ne zaman ki, Bediüzzaman’ın “hubb-u hayat ve dünyâperestlikte ifrat ettikleri”ni söylediği Yahudilerden daha az dünyayı sevebilirsek, dinî ve millî hisleriyle sadıkane bir şekilde İsrailoğulları Peygamberlerinin bulunduğu Filistin’i sahiplenen Yahudilerden daha fazla Peygamberimize ve ilkelerine sahip çıkabilirsek Filistin meselesini hallederiz. Kurtlar Vadisi’nin finalinde neler olacağını bu elim olaydan daha çok merak eden, Aşk-ı Memnu’yu daha çok konuşan, Fenerbahçe’nin hangi yıldızları kadrosuna katacağıyla daha çok ilgilenen bir toplumun Filistin meselesi de Güneydoğu meselesi de sathidir. Onlara arada bir “one minute” kükremesi yeter de artar bile. 03.06.2010 E-Posta: [email protected] |