Görüş |
İş kazalarının maliyeti
İş kazalarının sebep olduğu can ve mal kayıplarının büyük boyutlara ulaşması bütün dünyada konunun önemini gündeme getirmiştir. İş kazalarının maliyeti işçi, işletme ve ulusal ekonomiye etkileri açısından değerlendirilerek genel bir yaklaşım sağlanabilir. Aslında iş kazalarında bir görünen maliyetler bir de görünmeyen maliyetler söz konusudur. Toplam maliyeti bir buz dağına benzetirsek; suyun üste kalan kısmı görünen, tesbit edilebilen maliyet, suyun altındaki ise en az görünen maliyetin 3-5 katı kadardır. İş kazalarının maliyetleri işçi, işveren ve millî ekonomi açısından ele alınabildiği gibi, dolaylı ve doğrudan maliyetler olarak da ele alınabilir. A. İşçi açısından: İş kazalarının sonuçlarından en önemlisi tartışmasız çalışan insanın ölmesidir. İnsan hayatının değerini ölçmek ve maliyetini değerlendirmek mümkün değildir. İş kazalarında en büyük bedeli işçi bazen hayatıyla ödemekte, ailesi ise maddî ve manevî yıkıma uğramaktadır. İşçi kaza sonucu ölmese bile beden ve ruh sağlığında önemli kayıplar oluşabilmektedir. İş kazası sonucu sakat kalan veya çalışma gücü azalan işçiyi bazen de işsizlik problemi ile başbaşa kalmaktadır. İş kazasına uğrayan işçi eğer sosyal güvenlik kapsamında ise geçici ya da sürekli iş göremezlik ödeneği almaya hak kazanmaktadır. Ancak, sürekli iş göremez duruma düştüğünde geliri azalır. Ülkemizde çalışanların ancak yüzde otuz beşinin sosyal sigortalar kapsamında olduğu ve ölümle sonuçlanan iş kazalarının büyük oranlara ulaştığı düşünüldüğünde konunun önemi ve iş kazalarının işçi açısından maliyetinin boyutları daha iyi kavranacaktır. B. İşyeri açısından: İş kazaları işçi ve yakınlarına verdikleri zararın yanı sıra makine, malzeme, ürün kayıplarına da sebep olmakta ve işletmelerin verimliliğini düşürmektedir. Sağlıklı ve güvenli işyerlerinde iş gücü verimliliğin arttığı araştırmalarda ortaya çıkmıştır. İş kazaları işin akışını durdurarak üretimin kesintiye uğramasına sebep olmaktadır. Araştırmalarda görülmüştür ki, üretimde kullanılan makine ve tezgâhlarda koruma sistemlerinin geliştirilerek iş güvenliğinin sağlanması sonucu önemli ölçüde üretim artışı sağlanmaktadır. İş kazaları dolayısıyla üretim araçlarında ve iş gücünde uğranılan kayıplar üretim maliyetlerini de olumsuz yönde etkilemektedir. İş kazaları verimlilik ve üretim faaliyeti üzerindeki kayıpların yanı sıra makine, araç, gereç ile hammadde, malzeme ve ürün kayıplarına en önemlisi ise iş gücü kayıplarına sebep olmaktadır. Ayrıca iş kazalarının işçiler üzerindeki etkisi ile iş yavaşlamakta, yaralanan işçiye yardımcı olan işçiler ve gözlemci personel ile olayı izleyen işçiler ve üst düzey yöneticilerinin zaman ve iş gücü kayıpları ortaya çıkmaktadır. C. Millî ekonomi açısından: İş kazalarının işçi ve işyerine maliyetleri yanında millî ekonomiye de önemli maliyeti bulunmaktadır. Sosyal güvenlik sistemi ile hastane ve diğer tedavi merkezleri gideri gibi toplumun tamamına yüklenen maliyetler söz konusudur. İş kazaları ülke ekonomisinin üretken kapasitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Genel olarak iş kazaları ülke kaynaklarının yok olmasına iş gücü ve iş günü kayıplarının önemli boyutlara ulaşmasına sebep olmaktadır. İş kazaları dolayısıyla kaybolan iş günleri doğrudan ülkemizde oluşan katma değeri düşürmektedir. Bu durum millî ekonomimiz açısından önemli kayıplara sebep olmaktadır. Bunlardan başka, iş kazalarının işyerine maliyetlerini görünen ve görünmeyen maliyetler olarak şöyle özetleyebiliriz. Görünen kayıplar: • Kaza anında yapılan ilk yardım masrafları • Kazalıya ödenen geçici ve sürekli iş göremezlik ödenekleri • Gerekli dinlenme süreleri için ödenen ücretin üçte ikisi • Kazalıya ya da ailesine ödenen tazminatlar • Mahkeme giderleri • Ölümlü kazalarda uygulanacak cezaî hükümlerin bedelleri Görünmeyen kayıplar: a) İş gücü kaybı • Kazalının çalışamaması dolayısıyla • Kazalıya yapılan ilk yardım dolayısıyla • Kazalının işyeri arkadaşlarının verdikleri aralar sebebiyle • Usta ve yöneticilerin kazayı incelemek için kaybettikleri zaman sebebiyle • Yaralı işçinin üzerindeki işi yeniden düzene koymak sebebiyle • Yasal işlemler için kaybettikleri zaman sebebiyle b) Üretim kaybı • Kaza sırasında üretime ara verilmesi sebebiyle • Üretimin aksaması dolayısıyla iş akım ve programındaki aksamalar • Makinelerin durması ya da hasara uğraması sebebiyle • Malzeme ve hammaddenin zarara uğraması sebebiyle • Kazaya uğrayan işçinin işe dönmesi halinde verimdeki düşmeler sebebiyle c) Siparişlerin zamanında karşılanamamasından doğan kayıplar • Firmanın şöhret kaybı • Geç teslim sebebiyle ödenen para cezaları • Erken teslim halinde alınabilecek primden kayıplar d) Üst makam ve hükümetçe yapılan soruşturma masrafları.
M. FAHRİ UTKAN |
03.06.2010 |
Hükûmet söylemlerinin içini doldurmalıdır
İsrail gerçek yüzünü yine gösterdi. Yıllardır abluka altında tuttuğu ve kafasına estikçe vahşice saldırdığı Gazze’ye uluslar arası bir yardım organizasyonunun girişine izin vermedi. Yolculuğa çıkan konvoyun kısa sürede dünya gündeminin 1 numaralı gündem maddesi olacağında şüphe yoktu ve öyle de oldu. Bu insanlık dışı vahşî bir saldırı ile oldu maalesef. Haydutluğu meslek edinmiş İsrail hükümeti bu sefer de kendisi açısından muhtemel bütün riskleri göze alarak yine haydutluğu tercih etti. Son gelişmelerle ne oldu ve olacak? İsrail dünyanın değiştiğini anlayacak ve artık karşısında güçlü bir muhalefet bloğu olduğunu görecek. Tayyip Erdoğan’ın konuşması dünya tv’lerinde canlı veriliyor ve uluslar arası boyutta büyük bir ilgi ile izleniyorsa bu önemli bir gelişmedir. Artık dünyada yeni bir ses oluşuyor. İslâm ülkelerinde büyük bir sevgi kazanmış olan Tayyip Erdoğan, olabilecek en sert sözlerle uyarılarını yaptı. Daha fazla ne olabilir, bunun içi ne derece doldurulur, göreceğiz? İsrail yaptığı bu son haydutlukla meselenin bir İsrail Filistin meselesi olmadığını dünyaya ispatlamış oldu. Açıkça görüldü ki mesele İsrail ve insanlık arasındadır. Farklı din ve ırklardan içerisinde insan hakları aktivistlerinin bulunduğu sivil bir gemiye silâhlarla saldırmak işin iç yüzünü ortaya serdi. Zaten gidenler de meselenin İsrail ve insanlık arasında olduğunu haklı olarak iddia ediyordu ve bunun ispatı da İsrail’e kaldı. İsrail artık bu girişimi ile sonunun başlangıcına imza attığının farkına varmalıdır. Tayyip Erdoğan büyük bir sorumluluk yüklenmiştir. Bu büyük beklentinin altından kalkmak zorundadır başbakan. Bu noktada kamuoyunun gazını alma tarzında açıklamalar yapıp bilâhere bunun içini dolduramazsa hiçbir şey yapmamış olur. Daha beteri milyonlarca ezilmiş insanı hayal kırıklığına uğratmış olur. Mazlûmların, ezilmişlerin sorumluluğu çok ağırdır, büyüktür. Türkiye son Gazze saldırılarından sonra da Davos’ta Tayyip Erdoğan diliyle çok büyük bir tepki vermişti. Sonra bunun içinin doldurulmasını bekledik. Bunun için geçtiğimiz dönem başında bulunduğum MAZLUMDER olarak TCK 13. maddesinde bulunan evrensel yargı ilkesi gereğince o dönem işbaşında bulunan bu emri veren ve uygulayan İsrail’li yetkililer hakkında Ankara Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmuştuk. İsrailli yetkililerin savaş suçu sayılan fosfor bombası kullandığına dair bilimsel Üniversite raporlarının da bulunduğu bu suç duyurusu savcılık tarafından kabul edilerek izin verilmesi için Adalet Bakanı’na iletildi. Zira Türkiye topraklarına bir yabancı ülke diplomatı, siyasetçisi veya askerinin girmesini engelleyecek bu ağır karar için siyasî bir makam olan Adalet Bakanının onayı gerekiyordu. Kendisine iletilen bu suç duyurusu ile ilgili kararı geciken Adalet bakanını makamında ziyaret kararı aldık. Dönemin derneğimizin GYK üyeleri ile gerçekleştirdiğimiz ziyarette o zamanın bakanı Mehmet Ali Şahin “Bu çok önemli bir karar, Başbakan’a danışmadan size bir şey diyemem” demişti. Ardından konuyu yine yakından takip ettik ve Gazze konusu soğuduktan sonra bu soruşturma izninin Adalet Bakanlığı tarafından onaylanmadığını gördük. Sonuç katliâmın izlerini yakından takip etmek üzere Gazze’ye yetkililerini göndermiş olan ve bütün dünya çapında yankılanan bu soruşturmanın sonucunu merakla bekleyen bizler için çok büyük hayal kırıklığına sebep olmuştu. Zira o zamanlar Türkiye’den çok ciddî delillerle hazırlanmış bu suç duyurusunun uluslar arası yankısı büyük olmuştu. Dünyanın saygın birçok haber ajansı MAZLUMDER’in girişimini flaş haber olarak duyurmuştu. Takip ettiğimiz İsrail medyası da konuyu büyük bir ilgi ile takip etmişti. Derneğimize dünyanın dört bir tarafından tebrik ve teşekkür mesajları yağmıştı. Ama bu çok önemli girişim bizzat hükümetin engellemesiyle kesintiye uğramıştı. O zaman düzenlediğimiz basın toplantıları ile hükümeti sert bir dille eleştirmiştik. O zaman bu konuda gereken yapılsaydı şimdi böyle bir vahşet işlenemezdi. O zaman net bir tavır takınılsaydı şimdi böyle bir haydutluk sergilenemezdi. İsrail ile bütün ilişkilerin kesilmesi için daha ne beklendiğini anlayamıyoruz. Hükümet bu büyük sorumluluğun bilincinde olmak zorundadır. MAZLUMDER dün itibariyle böyle bir suç duyurusunu yardım gemilerine yapılan vahşet vesilesiyle tekrar gündeme getirmiş ve TCK 13. maddeyi baz alarak suç duyurusunda bulunmuştur. İnşâallah bunun akibeti önceki gibi olmaz. Hükümet vitrine hitap eder duruma düşmekten kendisini alıkoymalıdır. Türkiye halkı hiçbir konuda bu kadar büyük bir ittifak yapmamıştır. İsrail karşıtlığı, olması gereken önemli bir noktadadır. Eğer kamuoyu desteği istiyorsa hükümet için bu vardır. Uluslar arası camiada Türkiye’ye halklar ve devletler düzleminde çok büyük bir beklenti ve sevgi oluştuğu ortadadır. İran konusunda Brezilya ile arabuluculuğa soyunabilme poziyonuna gelmiş ve büyük bir prestij toplamış olan hükümetten artık cesur adımlar bekliyoruz.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU MAZLUMDER Eski Genel Başkanı |
03.06.2010 |