Umut YAVUZ |
|
Başbakan sert çıktı! |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Şili ziyaretini yarıda keserek yurda dönmesinden sonra, İsrail’in önceki gün yaptığı sivil katliâmına cevap vereceği grup toplantısı beklenenden bir buçuk saat sonra başlayabildi. Grup toplantısı için AKP Meclis Grubunda hazır bulunan milletvekilleri, medya ordusu ve ziyaretçiler ile televizyonları başında bu konuşmayı takip eden milyonlarca Türkiye vatandaşı, İslâm dünyası ile dünya kamuoyu da Başbakan’ın ağzından çıkacak kelimelere odaklanmıştı. Grup toplantısının gecikmeli başlaması herkeste bir heyecan uyandırdı. “Acaba sert yaptırımları içeren bir takım kararlar alındı da, bu sebeple mi konuşma gecikti?” diye sorular ortalarda dolaşıyordu. Klâsik grup toplantılarının aksine, sadece Türkiye medyası değil, özellikle Arap medyası olmak üzere bütün dünya medyası da konuşmayı dinlemek için bekliyordu. Biz de Başbakan’ın konuşmasını, grup toplantısının yapıldığı salondan, Arap basın mensuplarının arasından izledik. İki yanımızda da simultane çeviri için hazırlanmış kabinler bulunmaktaydı. Zira, Başbakanın bu önemli konuşması, salonda bulunan yabancı ülke temsilcileri için simultane olarak tercüme ediliyordu. Dediğimiz gibi beklenti üst düzeydi. Dünkü yazımızda da vurguladığımız üzere, Başbakan’ın bugüne kadar İsrail’e karşı takındığı tavır ve kullandığı üslûp sebebiyle, herkes çok ağır ve somut yaptırımlar içeren bir konuşma duymayı umuyordu. Ancak beklenen olmadı. Başbakan en iyi yaptığı şeyi, yani sert ve etkili konuşmayı dahi tam anlamıyla gerçekleştiremedi. Konuşmanın, İsrail’e ne gibi yaptırımlar yapılacağı konusunda bir fikir vermesi bir yana, sertlik unsurunu bile yeterince karşılamadığı görüldü. Nitekim Arap gazeteciler birbirlerine bakarak, “uf, puf” ederek konuşmayı dinlediler. Gazetecilerden bir tanesi diğerine dönerek, “çerez gibi konuşma” sözleriyle olayı özetledi. Peki ne olmuştu da Başbakan böyle somut bir şeyler içermeyen, ancak bilinen bazı şeylerin tekrarından ibaret olan bir konuşma yapmıştı. Kulislerde dolaşan bir takım görüşlere göre bu fırtınadan önceki sessizlikti. Zira Başbakan, Türkiye’ye iner inmez, “Aldığımız karar Türkiye’ye hayırlı olsun” gibi enteresan bir açıklama yapmıştı. Dolayısıyla Türkiye’nin aldığı bir takım kararlar olmalıydı. Bunlar sadece uluslar arası hukukun bütün imkânlarını kullanmak ve kınama kararları aldırmaktan öteye geçen şeyler olmalıydı. Yani Başbakan, dökülen kanların ve esir alınan insanlarımızın hesabını böyle mi soracaktı? Hayır, tabiî ki, hiç kimse böyle bir ihtimali düşünmek bile istemiyor. Tam da bu sebeple şu teoriler geliştiriliyor: Esasında hükümet olarak çok ciddî kararlar alındı. Ancak önce BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Başbakan’ı arayarak bu kararından vazgeçirmek istedi. Bu etkili olmayınca daha sonra ABD Başkanı Barack Obama, akşam saat sekiz sularında bir görüşme yapmayı talep etti. Belki burada da, Obama’nın ikna çabaları olacaktı. İşte bu hengâmda yine akşam saatlerinde çok önemli bir toplantı yapılacaktı. Başbakan Erdoğan, İsrail’in Türk gemisine saldırısı ile ilgili Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ve Millî Güvenlik Kurulu üyesi bakanlar ile görüşecekti. Bu yazı yazıldığı sıralarda henüz Obama görüşmesi de, “kriz zirvesi” de gerçekleşmemişti. Dolayısıyla buradan çıkacak kararlar hakkında net bir şey ifade etmek şu an itibariyle imkânsız. Ancak görünen o ki, eğer Türkiye Cumhuriyeti olarak, İsrail Devleti’nin yaptığı bu alçakça saldırıya gereken karşılık verilmezse, Başbakan Erdoğan sadece Türk halkını değil bütün bir İslâm dünyasını da hayal kırıklığına uğratacaktır. Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin bu olaya tepkisi bilinen bu tedbirlerin ötesine geçemezse, bu aynı zamanda Türkiye’nin Ortadoğu’da bölgesel aktör olma yolunda soyunduğu ve esasında reel bir altyapısı olmayan politik duruş ve açılımının fiilen sonu anlamına gelecektir. Bakalım hükümet bu imtihanda başarılı olabilecek mi? Bakalım Türkiye Cumhuriyeti verdiği bu haysiyet ve onur mücadelesini kazanabilecek mi? İzleyip göreceğiz… 02.06.2010 E-Posta: [email protected] |