Süleyman KÖSMENE |
|
Kısa kısa |
Nadir Bey: “‘Kendisine şu beş nimet verilen kimsenin âhiret için çalışmama noktasında mazereti kabul edilmez: 1- Dindar ve sâliha bir hanım, 2- Hayırlı çocuklar, 3- İnsanlarla güzel geçinme, 4- Geçim kaynağının memleketinde olması, 5- Muhammed’in (asm) ehl-i beytine sevgi’1 hadisinde geçen, ‘geçim kaynağının memleketinde olması’ nasıl bir nimettir? Bunu açıklar mısınız?”
Geçim kaynağının memlekette oluşunun nimetlik derecesini gurbette çalışanlara sormalıyız. Bir gözü arkada, memleketinde, kendi doğduğu topraklarda, yurdunda, vatanında; hep haber bekliyor; yakınlarının zor gününde yanında bulunamadığı için bir dalı kırık... Gidip gelme imkânları kısıtlı. Ama aklı orada, gözü orada, duyguları orada, duâsı orada, memleketinde, annesinde, babasında, kardeşinde, yakınlarında, eşinde veya çocuklarında... İçinden defalarca, “keşke bu işi memleketimde yapsaydım!” duâsı yükseliyor. Dünyevî gam ve keder, kişiyi âhiret amelinden alı koyabilir. Geçim kaynağının memleketinden uzak diyarlarda bulunuşu ve çalışmak için sevdiklerinden ve yakınlarından ayrılmak zorunda kalışı kişi için âhiret ameline zarar verecek derecede gam ve keder konusu teşkil edebilir. Fakat memleketinde ve sevdikleriyle birlikte çalışan bir insanın, âhiret hazırlığını engelleyecek bir mazereti daha ortadan kalkmış olur. *** Muhammed Bey: “Akıl ile nakil çatışırsa hangisi tercih edilmelidir?” Üstad Bedîüzzaman der ki, “Akıl ile nakil tearuz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.” 2 Yani, akıl ile nakil çatışırlarsa akıl esas alınır. Fakat o akıl, cerbezeden uzak, hikmet dolu ve selim bir akıl olmalıdır. Aksi takdirde “uydurmacılık” nakil için ne kadar handikap ise, “cerbeze ve üstün körü bakış” da akıl için o kadar handikaptır. Doğrulara ulaşmak için nakil de, akıl da birer araçtırlar. Fakat her ikisinin de hem handikapları, hem de doğruları vardır. Doğrular ne uydurmacılığa kurban edilmeli, ne de cerbezeye ve üstün körü bakışlara rüşvet verilmelidir. *** Diyarbakır’dan okuyucumuz: “İnsan evlendiği eşiyle farklı mezheplerde ise ikisinden birinin diğerine uyması gerekir mi? Kadının erkeğe uyması daha efdal midir? Her iki eş kendi mezhebi üzere amel etmeye devam edebilir mi? Erkek bu konuda eşini kendisine uydurmak ehliyetine sahip midir?” Mezhep seçimini genelde aile ocağında yaparız. Ailemizde bize hangi mezhebin ilmihali öğretilmişse, onunla amel yapmaya başlarız. Böylece o mezhebi seçmiş oluruz. Sonradan bir diğer hak mezhebe geçmek istersek şayet, geçmek istediğimiz mezhebin ilmihalini öğrenmemiz ve amelimizi bu mezhebe göre düzenlememiz, bu mezhebe geçmemiz için yeterlidir. Böylece mezhebimizi değiştirmiş, yeni bir mezhebe geçmiş oluruz. Karı kocadan her biri farklı mezheplerde iseler ve her birisi kendi mezhebinin ilmihalini gerektiği kadar ve doğru biçimde biliyorsa, her birisi bulunduğu mezhepte kalabilir ve kendi mezhebinin hükümleri ile amel edebilir. Karı kocanın aynı mezhepte olmaları veya birbirlerinin mezheplerine uymaları şart değildir. Bu konuda yekdiğerine baskı veya telkin yapmaları doğru da değildir. Her birisinin hak bir mezhepte bulunması kâfidir. Fakat karı kocanın farklı mezheplerde olmaları, kendilerine bazı amelî zorluklar getirebilir şüphesiz. Bunların başlıcaları: ı) Bir âilede farklı mezhep görüşleri amelde bir takım yanılmalara ve yanlış anlamalara sebep olabilir. ıı) Bir âilede farklı mezhep salikleri bilmedikleri hususlarda daha yalnızdırlar. ııı) Aynı mezhepte oluşun getirdiği uygulama birliğinden doğan kolaylıklardan da mahrum olurlar. Bununla beraber mezhep seçiminde eşlerin birbirlerine karşı herhangi bir sorumlulukları yoktur. Kadın mezhep seçimini müstakil yapar. Bu konuda kocasına uyması daha efdal değildir. Daha efdal olan, hangi mezhebi daha iyi biliyor ise o mezhebi uygulamasıdır. Koca da böyledir. Yani eşlerin birbirlerinin mezheplerini seçmeleri zorunluluğu yoktur. Bu konuda erkek de, kadın da, çocuklar da bağımsızdırlar, bağımsız hareket edebilirler. Yalnız, unutulmamalıdır ki, bir zorunluluk olarak değil; aynı çatı altında bulunmalarından dolayı uygulama kolaylığı sağlaması gerekçesiyle, tercihen, evde en rahat uygulama imkânı bulunan, veya en çok tercih edilen, ya da en çok bilinme ve öğrenilme imkânı bulunan bir mezhep ortak olarak seçilebilir. Bu konuda mezhep taassubuna gitmeden, en iyi uygulama imkânı bulunduğu düşünülen bir mezhepte karar kılınabilir.
Dipnotlar:
1- Câmiü’s-Sağîr, 3/959. 2- Muhâkemât, s. 10. 02.06.2010 E-Posta: [email protected] |