Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Günahlar huzuru bozar mı? |
Bir süre önce ehl-i ilim bir adamın bana; “İçinde bulunduğum duruma hayret ediyorum ve üzülüyorum... Bunca senedir güya ilimle meşgul oluyorum... Şahsî ibadetlerimi hemen hiç aksatmıyorum... Bu konuda elimden geldiğince başkalarına da yardımcı oluyorum... Yıllardır hocalık yapıyorum... Mümkün olduğu kadar günahlardan da uzak durmaya çalışıyorum... Fakat bir durum var ki, dinî yaşantımda bir türlü istediğim huşû ve huzuru bulamıyorum... Yaptığım ibadet ve tâatlerden hiçbir şey anlamıyorum... Aradığım huzur ve sükûneti bulurum diye bazan gecenin geç saatlerinde kalkıyorum, Kur’ân okuyorum, ibadet ediyorum; fakat yine arzuladığım huzur ve huşûyu bulamıyorum... Bu konuda çok rahatsızım, tedirginim... Ben mi böyleyim, yoksa diğer mü’minlerde de benim gibi olanlar var mı?” şeklinde içini dökmesi, doğrusu beni etkiledi... Bu gibi şikâyetlerin sıradan bazı ehl-i dinin ötesinde çevresinde âlim olarak bilinen ve gerçekten küçümsenmeyecek bir dinî kültürü bulunan bir insandan sudur etmesi, merakı mucib ve üzerinde durulması gerekli bir hâl olsa gerek. Bu meyanda kendimi yokladığımda, bu hocamızın şikâyetçi olduğu seviyede olmasa da, zaman zaman bende de benzeri durumların vuku bulduğunu görüyorum. Uzunca bir zamandan bu yana ömür dakikalarımı elden geldiğince boşa geçirmemenin, şahsî okuma ve ibadetlerimi yerine getirmenin gayretinde olmama rağmen, iç dünyamda arzuladığım huzur ve sükûnu bulabilme noktasında zorlandığımı itiraf etmek durumundayım. Yüce Allah’a karşı kulluk vazife ve sorumluluklarımızın, dünyaya bakan rahat ve huzuru bulmak için yapılamayacağını elbette biliyorum... Buradaki hizmet ve ibadetlerin semerelerinin dünyada değil ahirette verileceğini de idrak ediyorum... Dünya hayatının ücret yeri, zevk-ü safâ yeri olmadığını, tam tersine buranın hizmet, zahmet, meşakkat yurdu olduğunun da farkındayım... Her şeye rağmen, hepimizde, bir çok insanda zaman zaman bazı ruhî sıkıntılar, sebebini bilemediğimiz bazı huzursuzluklar vukû buluyorsa, bunun bazı sebepleri olmalı. Bediüzzaman’ın tesbitiyle, maddî havanın bozulması, nasıl ki bazı maddî hastalıklara sebep oluyor; manevî havanın bozulmasıyla da bazı mânevî sıkıntılar ve rahatsızlıklar meydana geliyor. Görünen o ki, mânevî havanın bozukluğu diye adlandırdığımız, her taraftan günah ve haramların ehl-i dini abluka altına alması, bazı mânevî rahatsızlıklara ve sıkıntılara sebep oluyor. Böylece toplum hayatında dakikada belki de yüzlerce günahın tehdidinde bulunan günümüz ehl-i dininin maddî veya mânevî sağlığının bozulmaması kabil değil. Maruz kaldığı bu çeşit mânevî tehlikelerin farkında olmayan her mü’min, bir de bilerek veya bilmeyerek bazı günah ve haramlardan sakınma hususunda gerekli olan hassasiyeti gösteremiyorsa, istemeyerek de olsa Allah (cc) ile ve hatta mânevî değerlerle arasına bir mesafe koyar. Böylece, belki de farkına varmadan, böyle insanlar Allah ile ve Allah’ın hemen bütün salih kullarıyla olan bağını koparmış olur. Böylece, günahlarla haşir-neşir olan bu çeşit insanların önce ruh sağlıkları bozulur. Stres ve sıkıntılara dûçâr kalan bu insanların muhtemeldir ki fizikî sağlıkları da tehlikeye girer. Takva esas alınmadan, kerhen veya ruhsatla yapılan ibadetlerin günahları önlemedeki etkisi oldukça zayıftır. Böyle bir dinî yaşantı içinde olanlar yeteri derecede günahlardan korunamadıkları için, günah ve haramların sebep oldukları stres ve sıkıntılardan uzak bir şekilde huzur-u dâimîyi yakalamaları oldukça zordur. Uhrevî hayatımızın geleceğini tehlikeye sokan haram ve günahların, dünyevî hayatımızın huzur ve rahatını da alt üst ederek ruh sağlımızı bozduğu yaşanan bir gerçektir. O halde en doğru çare, iki dünyamızın huzur ve saadeti için dinî yaşantımızda takvayı esas alıp, günah ve haramlardan sakınarak ömür dakikalarımızı geçirmeye bakmalı. Belki bu sayede hem dünyevî, hem de uhrevî huzur ve saadete erişmiş oluruz. 30.05.2010 E-Posta: [email protected] |