Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Tercüme |
Yeni Asya’nın Yayınevi bölümünde çalışmaya başladıktan sonra yaptığımız işlerden birinin İngilizce tercümeler olduğunu ifade etmiştik. O fasılda bilhassa Amerikan gazetesi The Christian Science Monitor’un haftalık versiyonundan çevirdiğimiz haber-yorum, makale ve yazı dizilerinin çok özel bir yeri var. Genelde “her güne bir yazı” sistemiyle çevirdiğimiz makalelerde, dönemin dünya gündemindeki gelişmeler yorumlanıyordu ve biz de onları Yeni Asya’nın “Dünya” sayfasına koyuyorduk. Afganistan’daki Rus işgaline karşı mücahitlerin verdiği mücadele; komünist blokta ilk çatlamanın yaşandığı Polonya’daki direniş; Rusya’da olup bitenler; Filistin-İsrail cenahındaki gelişmeler; Mısır, Pakistan, Bangladeş gibi İslâm ülkelerinde cereyan eden olaylar ve daha birçok şey... Mısır’daki Enver Sedat ve Bangladeş’teki Ziyaürrahman suikastlarına dair yazılar bunlardandı. Bazan da dediğimiz gibi dizi yazılar çıkıyordu. Meselâ onlardan hatırladığımız biri, komünist rejimin henüz ayakta olduğu o dönemde Kremlin’deki kadrolar, yapı, iç işleyiş ve ilişkilerle ilgili olarak, gazetenin Moskova muhabiri tarafından hazırlanan hayli geniş ve detaylı bir çalışmaydı. Bunu çevirip, resimlerin de yer aldığı gazete orijinaliyle birlikte, Yeni Asya’nın o zamanki Dış Haberler Sorumlusu Kasım Baydemir’e götürdüğümüzde çok sevinmiş ve gözleri parlamıştı. Ve dosya, o günlerde TV’de yayınlanan “Kapalı Kapılar Ardında Washington” dizisine nazire olarak, “Kapalı Kapılar Ardında Moskova” başlığıyla, günlerce süren bir seri olarak neşredilmişti. Ayrıca, yaptığımız bazı tercümelerin gazetede manşet olması da bizi motive eden şeylerdendi. Tercümeler, Monitor’la imzalanan telif anlaşmasına istinaden yapılıyordu ve bu husus, Yeni Asya künyesine konulan bir notta belirtiliyordu. Bu nota istinaden birileri, bir-iki defa, “Nurcu Yeni Asya gazetesi, Hıristiyan misyonerleriyle işbirliği yapıyor” diyerek, akıllarınca Yeni Asya’yı yıpratmaya çalışan yayınlar yapmaya da kalkıştılar. (Bu yayınların arkaplanında, senelerce demokrasiyi “küfür rejimi, şirk düzeni”olarak görüp reddeden ve Avrupa’yı “Hıristiyan kulübü” diye yerden yere vuran mâlûm zihniyet yatıyordu.) İşin o tarafı ayrı, ama esas olarak Monitor’dan, ara ara da International Herald Tribune, Time, Newsweek gibi Batı gazete ve dergilerinden, ayrıca İslâm dünyasına yönelik yayın yapan Impact dergisinden, ilâveten başka bazı yayınlardan yaptığımız tercümeler bize çok şey kazandırdı. Özellikle hem Türkçemize ayrı bir disiplin ve üslûp getirdi, hem de dünya politikası ve İslâm âlemiyle ilgili hatırı sayılır bir birikim sağladı. Onun için tekrarlıyoruz: Yazma, çizme, neşriyat işlerine meraklı olan gençler bu tercüme meselesine çok önem vermeli. Şimdi internet, gazeteler başta olmak üzere hemen hemen bütün süreli yayınlara bedelsiz ve ânında ulaşma imkânı veriyor. Bunu da en iyi şekilde değerlendirerek, hem kendimizi geliştirmeye, hem de gazetemize ve yayınlarımıza katkıda bulunmaya çalışmalıyız. Bunları yazarken birşey daha ifade edelim. Aslında lisedeki yabancı dilimiz Fransızcaydı. Arapça da okuduk. Ama okuldaki lisan eğitimi maalesef pek işe yaramıyor. Bizim de öyle oldu. Buna karşılık, İngilizceyle ilk teması, Halk Eğitim Merkezindeki kursa devam ederek kurduk. Ardından, Hacettepe Üniversitesinde iki sömestr “hazırlık” okuyarak biraz daha mesafe aldık. Ve tercümelere böyle bir altyapı ile başladık. Ne yazık ki, konuşma pratiğimizi geliştirme imkân ve fırsatını bulamadık. Bu, içimizde bir ukde. Aynı durum Arapça için fazlasıyla geçerli. Dolayısıyla, gençlere tekrar tekrar tavsiyemiz: Sakın yabancı dili ihmal etmeyin. En az bir dili çok iyi öğrenin. Tercümeler yaparak kendinizi hem o dilde, hem de Türkçede geliştirin. Ve yaptığınız çevirilerle neşriyata da katkıda bulunun. Unutmayın ki, başka dilleri konuşan milyarlarca insanın da Risale-i Nur’a çok ihtiyacı var. 30.05.2010 E-Posta: [email protected] |