30 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Gönül alıcı hoş bir söz, bir kusur örtme, bir affediş, ardından eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah ise ganîdir, sizin bağışlarınıza ihtiyacı yoktur; ve halîmdir, tevbekâr olasınız diye günahınıza karşı yumuşaklıkla muâmele eder.

Bakara Sûresi: 263

30.05.2010


Ehl-i imana saldıran dehşetli bıçaklar!

Bu zamanda zındıka dalâleti, İslâmiyete karşı muharebesinde, nefs-i emmârenin plânıyla, şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar.

Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme

Ahirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan tâife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadisin rivayetlerinden anlaşılıyor. Evet, nasılki tarihlerde, eski zamanlarda “Amazonlar” namında gayet silâhşör kadınlardan mürekkep bir tâife-i askeriye olarak hârika harpler yaptıkları naklediliyor. Aynen öyle de:

Bu zamanda zındıka dalâleti, İslâmiyete karşı muharebesinde, nefs-i emmarenin plânıyla, şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamaya, fuhuşhâne yolunu genişlettirmeye çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebâir ile yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar. Birkaç sene namahrem hevesâtına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennemin odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakatı kaybettiği için, hilkaten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasip kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına belâ bulur. Hattâ bu hâlin neticesi olarak, o âhirzamanda, bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadisin rivayetinden anlaşılıyor.

Madem hakikat budur. Ve madem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve madem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse mânen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette aklı varsa, hüsün ve cemalini; günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o nimeti, küfran ile medar-ı azap bir sûrete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş on senelik cemâli bakîleştirmek için, meşrû bir tarzda istimâl ile o nimete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale mâruz kalıp, me’yûsâne ağlayacak.

Eğer terbiye-i İslâmiye dâiresinde, âdâb-ı Kur’âniye zînetiyle o cemâl güzelleştirilse; o fâni hüsün, mânen bâki kalacağı ve Cennette hûrilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadiste kat’iyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre miktar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak.

Gençlik Rehberi, s. 33

***

Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.

Sözler, s. 236

LÜGATÇE:

tâife-i nisaiye: Kadın taifesi.

Amazon: Milâttan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim. Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır.

mürekkeb: Birkaç maddeden, elemandan yapılmış.

zındıka: Dinsizlik.

kebâir: Büyük günahlar.

hilkaten: Yaratılışça.

medar-ı azap: Azap sebebi.

cemâl: Güzellik, yüz.

istiskal: Ağır bulup hoşlanmadığını anlatma; soğuk muâmeleyle sevmediğini bildirme.

me’yûsâne: Ümitsizce, üzülerek.

âdâb-ı Kur’aniye: Kur’ân’ın ihtivâ ettiği edepler, terbiyeler.

30.05.2010


Bahar Şenliği

Bütün şaşaasıyla canlanan kâinat adeta bizlere sesleniyor; hey abd, ey yaratılanların en şereflisi, ey Allah’ın bizleri hizmetine amade ettiği kulları! Görmüyor musunuz bizleri, akıl etmiyor musunuz, Rabbimiz ölümümüzün ardından nasıl diriltti; nev nev, fert fert…

Evet, kâinat bizlere haşri bir kez daha temâşâ ettirirken her şey üzerindeki esmâ-i İlâhîleri sunuyor tekrar be tekrar şuur sahiplerine. Ağaçlar gözlere haykırıyor: Bakın sonbahar ve kıştan sonra Rabbim beni nasıl diriltti? Bauda diye anılan–-Kur’ân’da—sinekler haykırıyor; bakın bizlere, nev olarak kış mezarından bahar sabahında uyandırıldık diye. Daha nice güzellikler mest ediyor bakan gözlerimizi. Ve baktıkça bakası tefekkür deryalarında kaybolası geliyor insanın… Peki ya kendisini rüzgâra kaptıran bu ağaçların körpe yaprakları; hu hu diye haykırırken kulaklarımıza farkına varabiliyor muyuz? İşitebiliyor muyuz nağâmâtını kainatın?

Şu kitâb-ı kâinat duyan kulaklara haykırıyor, gören gözlere temaşa sofraları kuruyor, zikreden gönüllere tefekkür pencereleri açıyor. Tâ ki; “Zikretmezler mi?”, “Hiç düşünmezler mi?” gibi âyetlerin sorulma sebepleri anlaşılsın. Bir nebze olsun aklı başında olanları gafletten uyandırsın.

Kâinat ottan, böcekten, hayvandan, nebattan, dağdan, taştan… Kısaca umumen bir haşri yaşarken, biz insan evlâdı olarak neresindeyiz veya neresinde olmalıyız bu şenliğin? Görmez, duymaz, öylesine bir boyutta mı, yoksa her olayın hikmetinde, intizamında var olan boyutunda mı? Bu sorulara günümüz yaşantısından bakarsak çoğumuz ikinci boyuttan bîhaber sadece mânâ-yı ismiyle yetinmekte, geçici olan sûretlerde kalmaktayız. Ama mânâ-yı harfiyle bakabilirsek kâinattaki bu canlanmaya, teceddüde işte o zaman bizim şenliğimiz başlamıştır. Sûretlerde cemâl isminin şenliği, kulaklarda lisan-ı mahsusların şenliği, hislerde tefekkürün şenliği vs. yani umumen baharın, kâinatın şenliği başlar kendi âlemimizde. Her mahlûk bir şenlik bahçesinin kapısını açar bizlere ve buyur eder içeriye.

Kâinat bu kadar şenlenmişken insan neden duymaz etrafındaki haykırışları? Neden onca gencimiz bahar şenliği (?) diye tertiplenen mâlâya’ni, müstehcen, çoğu zaman seviyesiz, faydasız, sadece dünyada kalan, sonunda binlerce ‘ah’lar edeceği bu amaçsız kalabalığa kapılmakta veya kaptırmakta kendini? Nedir de gençliğin içindeki boşluk, böylesi programlarla doldurulmak istenmekte?

Bu soruların ve sorunların çözümünü, yıllar önce Bediüzzaman Hazretleri yazmış. Fensiz olmaz fakat dinsiz de fen olmaz; o yüzden medresetüzzehra diye bir proje koymuş ortaya. Fen ilimleri bizi Rabbimize götürdüğü sürece değerli ve terakkiyâtta önemlidir hakikatini anlayalım diye. Tersine, dinden uzaklaştıran fenler bizlere dünya makam ve şöhretinden başka bir şey kazandırmaz. Ve yine zihniyet olarak da dinden uzak bir eğitim sistemi, bizleri sonsuz dünya girdaplarına ve hırslarına götürür.

İşte maalesef, dinsiz bir fen ve eğitim sisteminin empoze edildiği gençliğimizin, neslimizin içerisinde kalan bu boşluklar da böyle amaçsız, içi boş, eğitim ve ahlâkla bağdaşmayan türden programlarla geçiştirilmek istenmekte; din olgusu akla bile getirilmemektedir. Dinden, imandan, ibadetten gafil olan–-bırakılan—gençlerimiz de dolayısıyla içinde bulunduğu binlerce nağâmâtı görememekte, hissedememektedir. Birilerinin ismini şenlik dedikleri, bizim de rezillik olarak gördüğümüz programlarda buldurulmak istenmekte kendileri.

Bizler de avazımızın çıktığı, nefesimizin yettiği kadar haykırmakla muvazzaf olduğumuz dâvâmız itibariyle gelin seslenelim neslimize, gençliğimize, geleceğimize: Ey kardeşler! Kendinize gelin, Rabbinizi, yaratılış gayenizi hatırlayın! Gafletten uyanın, açın kâinata hislerinizi! Dinleyin kâinattaki mahlûkatın, nebâtâtın şenliklerini! Malayani yaratılmadınız, başıboş değilsiniz!... Gelin, kardeşlerimizin hayatlarını; onlara; Allah’ın kulları, Peygamberin (asm) ümmeti, Osmanlı’nın torunlarını hatırlatarak şenlendirelim… Mes’ulüz, göz göre göre gafletle günahlarda boğulmakta olan gençliğimizden.

Tahrip edildi yıllarca inançlarımız

Fen ve felsefeyle yıkandı akıllarımız

Neslinden habersiz nefsine âmâde

Gözümüz önünde erimekte evlâtlarımız

İnançlarımız ve ibadetlerimiz dilde kaldı

Yeni nesil bunu bir marifet sandı

Gününü gün edip eğlencelere koşan

Elimizde amaçsız bir gençlik kaldı

Uyandıralım uyutulan gençlerimizi

Hatırlatalım kardeşlerimize yaratılış gayemizi

İman ve tâat ile ahiretini kurtaran

Kulluk bilinciyle yetiştirelim neslimizi

RESUL ORUÇ

30.05.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.