Faruk ÇAKIR |
|
Bırakın da gazete okuyalım |
Ülkemizin maruz kaldığı müstehcenlik salgını ve felâketi karşısında, idarecilerin ve cemiyet hayrına çalıştığını ilân eden sivil toplum kuruluşlarının ekserisinin “Hiçbir şey yokmuş” gibi davranmalarını anlamakta zorlanıyoruz. Bazıları diyebilir ki, “Türkiye’de yer yerinden oynuyor. Yakında referandum bile var. Ayrıca onlarca soruşturma, takip, baskın yaşanıyor. Bu hadiseler karşısında ‘müstehcenlik tehlikesi’ bir mânâ ifade eder mi?” Hemen ifade edelim ki çok mânâ ifade eder. Çünkü bugün için çok önemli görülen hadiseler yarın önemsiz listesinde yer alabilir, ama müstehcenlik gibi; gençleri, aileyi ve dolayısı ile cemiyetin temellerini kemiren ‘düşman’ her zaman ‘düşman’ olarak kalır. Küçük gibi görülse de müstehcen yayınların verdiği zarar büyük, hem de çok büyüktür. Çünkü müstehcenlik okları kalbimizi, dimağımızı ve vicdanımızı yaralıyor. Nasıl ki ‘bıçak yarası’nın tedavisi mümkün, ama ‘dil yarası’nın tedavisi mümkün değilse; aynı şekilde müstehcenlik oklarının kalbimizde açtığı yaraların tedavisi de çok zor ve zahmetlidir. Bu bakımdan, imkân ve fırsat oldukça bu oklara maruz kalmamaya gayret etmek gerekir. Şehir hayatının getirdiği tehlikelerden biri de ‘müstehcenlik okları’nın birer birer değil, adeta ordular halinde insanlara saldırmasıdır. Nereye adım atılsa, kalbimizi yaralayacak bir ‘ok’un isabet etmesi ihtimali var. Televizyonlar, ‘sanal âlem’ dediğimiz internet dünyası, gazete ve dergiler ‘müstehcenlik ok’larının üzerimize atıldığı yerlerin başında geliyor. Hele hele yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte bu oklarda tahminlerin üzerinde bir artış var. Kimi zaman çocuk programı, kimi zaman haber programları ve kimi zaman da reklâmlar adı altında müstehcenlik maalesef teşvik ediliyor. Bu tehlikelere karşı uyanık olan yayın organları elbette vardır, ama umumî olarak bir belânın üzerimize sel gibi aktığını da görmek durumundayız. TV ve internet dünyasının müstehcen yayınlar noktasında lider olduğu belli. Ama gazeteler de maalesef en kötü müstehcenlik taşıyıcılarından biri haline geldi. Başta ‘büyük gazete’ler olmak üzere, kadın teninin istismar edildiği sayfalar sebebiyle fırsat bulup ‘haber’ okuma imkânı kalmamış durumda. Müstehcen yayın yapan gazetelere sesleniyor ve diyoruz ki: “Lütfen, bırakın da gazete okuyabilelim!” Eskiden ‘arka sayfa güzeli’ (doğrusu, ‘çirkinliği’ olmalı) diyerek müstehcen yayın yapanlar, artık müstehcen fotoğrafları birinci sayfalarına taşımış durumda. Neredeyse gazetelerin logoları dahi okunmayacak şekilde müstehcen fotoğraflar yayınlıyorlar. Tabiî ki ilk iş, bu şekilde yayın yapan gazeteleri satın almamak, onlara maddî ve manevî destek vermemektir. Ama bu da yetmez. Bu şekilde yayın yapan gazeteleri ikaz etmek de gerekir. Ne yazık ki müstehcenlikte birbiriyle yarışan bu gazeteleri ‘mütedeyyin insan’larımız satın alıyor. Gençlerin, ailelerin bu şekilde hücuma uğramasının ağır faturalarını ödüyoruz ve bu şekilde devam ederse ödemeye de devam ederiz. Tehlike kapımızda. Fert fert hepimiz, müstehcen yayınları satın almayarak tedbir alalım ve Türkiye’yi idare edenleri de bu hususta uyaralım. Bıraksınlar da doğru dürüst gazete okuyalım! 30.05.2010 E-Posta: [email protected] |