Cevher İLHAN |
|
27 Mayıs ve Demokrasi mânâsı... (3) |
Demokratları tasfiye ve dağıtmak maksatlı darbelerle kalınmadı. Millet nezdinde darbe ürünü yetmelere siyasî alan açmak amacıyla Demokratlık mânâsını lekelemeyi hedefleyen iddialar ve iftiralar furyası başlatıldı. Bunların en çok istimal edileni, Bediüzzaman’ın son Ankara ziyaretinde Halk Partililere yaptığı mânevî ihtarın ve “Bunlar beni anlamadılar!” tepkisini “İslâm kahramanı” dediği Menderes ve Demokratlara karşı sarfettiği şâyiası… Bu benzeri isnadları tekzip eden Bediüzzaman’ın eserlerindeki açık beyânları ve Bediüzzaman’ı tanıyan, tâkip eden “son şahitler”in hâtıralarda mevcut. Demokrat Parti milletvekillerinden rahmetli Gıyassettin Emre’nin anlattığı ve sağlığında defalarca yayınladığımız halde nakzedilmeyen bu husustaki hâtırası, DP’ye karşı darbecilerin ve darbe yardakçısı siyasî partilerin yaman yakıştırmalarını açığa çıkarmakta. Bediüzzaman’ın merhum Adnan Menderes’e müteaddit defa “İslâm kahramanı” diye buyurduğuna şâhid olduğunu anlatan Emre, sözkonusu Ankara ziyaretinde İnönü ve bazı Halk Partililerin Meclis’te tahrikkâr bir konuşmayla Başvekil Menderes’i “irticaı hortlatmak ve Bediüzzaman’ı gezdirmek”le itham etmesine karşı Menderes’in verdiği cevaba dikkat çeker…
“BU HALK PARTİLİLER BENİ ANLAMIYORLAR!” Bediüzzaman’ın Ankara’dan sonra Konya ve peşinden Anadolu’yu ziyaret isteğinden telâşa kapılan Halk Partililer, Meclis’te ortalığı ayağa kaldırırlar. Gün boyu karşılıklı şiddetli konuşmalar olur. Bunun üzerine Demokrat Parti milletvekilleri, İnönü’ye 12 celse Meclis’e katılmama cezası verirler. Hararetli tartışmalar gerginliğinde Meclis kürsüsüne gelen Menderes, “Paşanın İslâma olan kan husûmetini anlayabilmiş değilim. Allah aşkına Paşa neden bu kadar dinden, dindarlardan rahatsız oluyor; bir gün öleceğini bilmiyor mu? Bütün hayatını dine vakfetmiş bir pir-i fâniden ne istiyor? Kendisine ne zararları dokunmuş? Niçin eziyetinden hoşlanıyor, niye bu kadar dine ve dindarlara karşıdır, anlayamıyorum?” diye İnönü’ye yüklenir. Aynı günün gece yarısı, Menderes aralarında Gıyasettin Emre ve Dr. Tahsin Tola’nın da bulunduğu bir grup DP milletvekilini Başbakanlığa çağırır. O sırada Tola’nın Bahçelievler’deki evinde misafir olan Bediüzzaman’a gönderir. Menderes’in, “Lütfen selâm ve tâzimatlarımı kendilerine arz ediniz; bu Halk Partililer -görüyorsunuz- çok şirret, hâdise çıkarmak peşindeler; yarın da tartışmalar daha artarak devam edecek. Şimdilik Emirdağı’na dönsün, bu hengâme bitsin, ortalık sükûnet bulsun, araba temin edeceğim ve Anadolu ziyaretini bizzat sağlayacağım” ricâsını iletmesini ister. Menderes’in kendilerine, bilhassa “Eğer kabul buyurursa bu bir ricâdır, yoksa asla bir emr-i vaki değildir” diye defalarca tembihlediğini kaydeden Emre, mevzubahis hâdisenin doğrusunu şöyle anlatıyor: Bu vazife ile Tahsin Tola’nın Bahçelievler’deki evine gittik. Üstad beni ‘Gıyas!.. Gıyas!..’ diye kucaklayarak karşıladı. Menderes’in “özel ricâsı”nı iletmemiz üzerine Üstad, önce hiddetle “Bu Halk Partililer beni anlamıyorlar, beni siyasî bir adam zannediyorlar. Benim siyasetle işim yoktur. Ben vatanın ve milletin selâmetine, gençliğin iman, ahlâk ve irfanına çalışıyorum. Risâle-i Nur’un iman ve Kur’ân hizmetinin gâyesi budur. Halk Partililer beni kızdırmasınlar, yoksa (ellerini birbiri ardına çevirerek) arkamdan böyle böyle gelirler!” diye gür bir sesle haykırdı. Üstad’ın bu heybet ve celâdeti karşısında bir şey diyemedik. Hatta Üstad’ın bu teklifi kabul etmediğini zannettik, Beyefendinin (Menderes’in) bize verdiği görevi başaramamanın şaşkınlığı içinde idik…”
“O İSLÂM KAHRAMANININ HATIRI İÇİN…” “Peşinden bir süre sessiz kalan Üstad, mülâyemetle, ‘Peki, o İslâm kahramanının hatırı için bu sefer de gideceğim’ diye konuştu. Yan odada şoförü Nur talebesini çağırıp, ‘Arabayı hazırlayın, sabah namazından sonra Emirdağı’na gideceğiz’ tâlimatını verdi… “Rahatlamıştık. Yaklaşık bir saat sonra hızla Başbakanlığa döndük. Makamında merakla bekleyen Başvekil, bizi görür görmez heyecanla sordu; ‘Ne oldu, ne cevap verdiler?’ diye. Bediüzzaman’ın selâmıyla birlikte cevabını aktarınca, Menderes oldukça mahzun ve memnun oldu. ‘Gıyasettin!’ dedi, ‘Bunları söylerken sanki kara, deniz ve hava kuvvetleri emrinde bir ordu kumandanının heybet ve azâmetiyle konuşuyordu, değil mi?’ diye sordu. ‘Evet Beyefendi’ cevabını alınca, ‘İşte Gıyasettin, bu imânın kuvvetindedir’ diye saygısını ve takdirini bir defa daha beyân etti. Ve ertesi gün Meclis kürsüsüne çıkan Menderes, Bediüzzaman’ın sabah erkenden Ankara’da ayrıldığını duyurdu…” Hâdisenin içinde olan Gıyasettin Emre’nin bu hâtırası, “Bediüzzaman’ın Demokratlara tepki gösterdiği” söylentisinin, lâhikalardaki temel düsturlara aykırı bir iftira olduğunu; ve mâlum sözleri Demokratlara değil, Halkçılara söylediğini ortaya koymakta. Bediüzzaman’ın lâhika mektuplarında “haklı taraf” dediği Menderes’i ve Demokratları takdiriyle, “yardımcı, dost ve ihtiyat kuvveti hükmünde bir nokta-i istinad” olduğu hakikatinin te’yidi olmakta… Ve 27 Mayıs’ın akabinde bazı mihraklarca ve Bediüzzaman’ın “dini siyasete âlet etmeye mecbur olur” dediği “din nâmına siyasî zihniyet” partizanlarınca özellikle Demokratlarla Bediüzzaman arasındaki mânevî bağı zedelenme ve “Nur talebelerini Demokrat Partiden soğutma” komplosunu ele vermekte… 30.05.2010 E-Posta: [email protected] |