Röportaj |
|
Bediüzzaman’ın yaşayan talebelerinden, Savlı Abdülkadir Zeybek anlatıyor: |
Risâle-i Nur, Sav köyüne ilk defa dedem Hafız Mehmed Efendi vesilesiyle girdi. Hasreti bağrıma düşen Aziz Üstad’ımla alâkalı nerede ne varsa araştırmak ve toplamak merakıyla Nur yolculuğum devam ederken, yolum bu defa Isparta civarına düşmüştü. Daha önceki yıllarda Sav’a yaptığım bir ziyaret esnasında Sav’da Bediüzzaman’ın yaşayan talebelerinden olduğu söylenen Abdulkadir Zeybek’i aramış, hatta evine kadar gitmiş, fakat kendisini evinde bulamadan geri dönmüştüm. Son Isparta seyahatine, önceki Isparta Mevlidi vesilesiyle eğitimci dostum Atilla Köse Beyle birlikte çıkmıştım. Maksadım Isparta’da okutulacak Bediüzzaman Mevlidi’ne katılmakla birlikte, Isparta'nın bir köyü olan Sav’da yaşayan Bediüzzamanın talebelerinden Abdülkadir Zeybek’i ziyaret edip, hatıralarını almaktı. Bu defa maksadıma ulaşmış, Abdulkadir Zeybek’i Sav’daki evinde bulmuştum. Eğitimci dostum Atilla Bey’le Sav’daki Abdulkadir Zeybek’in evine gittik. Kendisini evinde ziyaret ederek hatıralarını kaydettik. Abdulkadir Zeybek Sav’da Davraz Dağlarında mütevazi bir evde oturmaktadır. Bizi tebessüm ve sıcak bir hâl ile karşılayan Abdulkadir Zeybek, 1938 doğumlu olup Hz. Üstad’ı küçük yaşlarda (1953’lerde) ziyaret etmiş ve ona talebe olmuştur. Üstad’ı ziyaretini “Isparta’da evinde iken kendisine bir mektup götürme şansım oldu. Evimin avlusuna inmiş bir yere gitmek üzereydi. Ayaküstü mektubu eline verdim. Ve elini öptüm. Ve bana duada bulunmuştu. Daha sonra Sav’a geldiğinde rastladıkça ve yollarda taksi ile gelip geçerken görüyorduk” şeklinde anlatıyor. Abdülkadir Zeybek, Sav Köyünde Risâle-i Nur hizmetleri serencamına oldukça vakıf birisidir. Küçük yaşlarda Sav’da Risâleleri yazmaya başlamış. Risâlelerin yazılması, yayılması ve okunması hareketlerinde canlı ve mühim bir şahittir. Aynı zamanda eski müezzin olan Abdulkadir Zeybek, bahçesinde yetiştirdiği cevizleri, dutları bize ikram ederken; bir taraftan da kudsî Nur hizmetlerinin serencamını, özellikle Sav’daki Nur faaliyetlerini anlattı.
Birlikte Risâle-i Nur hizmetlerini deruhte ettiğiniz, Isparta ve civarındaki saff-ı evvel Nur Talebeleri kimlerdir?
Atabey’den Tahir Mutlu ve arkadaşları, Kuleönü’nden Sarı Bıçak Mustafa Efendi ve küçük kardeşi Büyük Ruhlu Küçük Ali ve Hafız Mustafa ve arkadaşları (rahmetullahi aleyhim ecmâin). Bedre’de Santral Sabri ve arkadaşları. Eğirdir’de Çilingir Ali, Demirci Salih ve arkadaşları (rahmetullahi aleyhim ecmâin). Isparta merkezde Hüsrev Efendi ve arkadaşları Urgancı Hilmi, Boyacı Rüştü ve sâirlerinin lâhika mektuplarında bir kısmının isimleri geçmektedir. (Rahmetullahi aleyhim ecmâin). Bunların her birisi bir bütün hâlinde hizmet ederlerdi. Kuleönü’ndeki Sarı Bıçak Mustafa Efendi; arkadaşlarıyla birlikte çevre köyleri irşad için ziyaret ederlerdi.
* Sav Köyünde kimler vardı? Kimler yaşardı?
Sav’da yirmiye yakın kişi evine kapanarak Risâle-i Nurların yazılıp okunmasına ve okutulup öğretilmesine hizmet ediyordu. Bunlar Hacı Mehmet ve oğlu Topalca Hafız Mehmet, Hafız Mehmet Gül, küçük kardeşi Mustafa Gül, küçük kardeşi Ali Gül, Ahmet Altuğ, kardeşi Süleyman Altuğ, kardeşi Fahri, postacılık yapan Şükrü Altuğ, Salih Yıldız, kardeşi Mustafa Yıldız, Marangoz Ahmet, Efe Şükrü, İsmail Gül, Tevfik Gül, Dede oğlu Mustafa, Kürt Hasan Çavuş, Tulum Mehmet Çavuş, Hacı Hafız, İsmail Kıymık ve Hacı Hafız Abdülkadir Zeybek ve sâirleri. Bunlar senelerce Risâle-i Nurların okutulmasına ve Kur’ân öğretilmesine hizmetler vermiştir. Ara sıra Hüsrev Efendi’yi ve İslamköylü Hafız Ali Efendi’yi ziyaret ederlerdi. Hizmetlerdeki metotlarını onlardan öğrenirlerdi. Allah (cc) her birinden ebediyen razı olsun. Hazret-i Üstad’ın talebeliğiyle şereflenerek Resûl-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efendimizin sancağı altında haşreylesin. Âmin!
O yıllarda hizmet edenlerden şimdi yaşayanlar var mı?
1955‘lerden önce Isparta ve Sav civarında Risâle-i Nurlara hizmet edenlerin içinde hayatta olan sadece İslamköyü’nden Saatçi Hasan Efendi kalmıştır. Yaşı seksenin üzerindedir. Diğerleri hep ahirete gittiler. Allah (cc) her birisine rahmet eylesin. Âmin! Hacı Hafız İsmail Kıymık ile bizim hizmetlerimiz 1960’dan sonra başlamıştır.
Sav Köyünün Bediüzzaman ve Risâle-i Nur hizmetleriyle olan alâkadarlığı nasıl başladı?
Ben 1938 doğumlu olduğum için Sav Köyünün Bediüzzaman ve Risâle-i Nur hizmetleriyle olan alâkadarlığının başladığı günleri hatırlamıyorum. Ama Üstadın Barla’ya geldiğinin ikinci ya da üçüncü senesinde olmalıdır. Bizim Sav Köyü hatibi 1890 doğumlu olup 1944’de vefat etmiş olan, dedem Hacı Hafız Mehmet Efendi Isparta’da alış veriş yaptığı bir dükkânda Osmanlıca yazılı Onuncu Söz’ü görüyor. Şöyle yapraklarını bir tarıyor ve bir iki satır okuyunca hoşuna gidiyor. Dükkân sahibine: “Bu kitabı bana verir misin? Bir mütâlâa etsem!” diyor. “Hayhay, götür oku” diyor o da. Kitabı alıp evine geldiğinde yatsı namazını camide kılıp geldikten sonra odasına kapanıp Onuncu Söz’ü okumaya başlıyor. Okudukça açılıyor. Saatler geçmiş farkında değil. Gecenin yarısı okuduğu yerde yakaza hâlinde Hz. Üstad önüne geliyor. “Hacı Hafız, ben Barla’dayım” diyor. Sabah olunca Hacı Hafız Barla’ya gidip ziyaret etmeye karar veriyor, yol hazırlığını yapıyor. Hediye için biraz pekmez tatlısı yaptırıyor. Yaşlı babasına “Ben Barla’ya Hoca Efendiyi ziyarete gidiyorum” diyor. Babası “Bizden selâm götür, bize dua etsin“ diyor. Hacı Hafız Efendi atına binerek yola çıkıyor. Yaklaşık 40 km mesafeyi atıyla alıyor. Hz. Üstad onu evinin dışında ayakta karşılıyor. “Hoş geldin Hacı Hafız” diyerek evine alıyor. Hoş sohbetlerde bulunup, imanî dersler ve nasihatler veriyor. Dedem, hediyesini takdim ediyor. Hz. Üstad: “Biz hediye almayız, fakat senin hediyenin karşılığını vereyim” diye alıyor. Hacı Hafız döneceğinde babasının selâmını tebliğ ediyor ve dua isteğini söylüyor. Hazreti Üstad: “Sen askerlik yapmadığın için bilmezsin. Askerlikte bir usûl vardır. Nöbette ve vazifede olanların yemekleri ayrılır. Kaçak çarşıya gidenlerin yemekleri ayrılmaz. Aynen bunun gibi bizim duâmızın da bir zamanı vardır. O zamanlarda baban huzurda bulunursa, baban duâyı alır, kaçak çarşıya gidenler gibi bulunmazsa alamaz” diyor ve dedem ayrılıyor. Hz. Üstad’ın “Bizim duâ vaktimiz vardır” ifadesini kendi açımızdan değerlendirelim. Büyüklerin duâ vakti ekseriyetle namaz vakitleri, namaz sonlarında tesbihat duâları içinde ve seher vakitleridir. İşte böyle zamanlarda biz talebeler ve namazını edâ eden Müslümanlar namaza vaktinde edâ edersek ve seher vakitlerinde uykudan uyanırsak her zaman büyüklerimizin duâlarını almamız mümkün olur.
Risâleleri ilk defa Sav Köyüne getiren, dedeniz Hacı Hafız Mehmet Gül nasıl bir insandı? Biraz daha anlatır mısınız?
Hafız Mehmet Gül benim dedemdi. Annemin babasıdır. Kendisi 1890 doğumlu olup Çanakkale zaferinde gazidir. Cephede yerde sürünerek ilerlerken üzerlerine atılan bombadan fırlayan bir şarapnel bacağına isabet ediyor. Bacağında büyük bir yara açılıyor, hastaneye kaldırıyorlar. Doktorlar bacağı kesip kesmeme müzakerelerindeyken bir tanesi “Bu askerin eti sık, bu yarayı kavuşturur” diyerek tedaviye başlıyor. Tedavi oluyor. Lâkin topallayarak yürürdü. Tedavi süresi içinde hastanede yatarken lisânen boş durmuyor, Kur’ân-ı Kerim okuyarak hafızlığı pişiriyor. Dedem Kur’ân-ı Kerim’i baştan sona kadar ezberinden okuyabilecek güçte hafızlığı ve gayet güzel kıraat ve sedası vardı.
-DEVAM EDECEK-
RÖPORTAJ: MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ |
02.06.2010 |