Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Komşu hukukunu ciddiye alıyor muyuz? |
Günümüzde hemen her insanın müştekî olduğu, serzenişte bulunduğu problemlerin başında komşuluk münasebetleri geliyor. Bir çoğumuzun şu veya bu şekilde, haklı veya haksız bir tarzda komşularımızdan yana şikâyetlerimiz var. Şurası açık ve acı bir gerçektir ki, ülkemizde bir çok sahada olduğu gibi, dinimizde ayrı bir yeri ve önemi bulunan komşuluk münasebetlerinde de müthiş bir yozlaşma ve dejenerasyon yaşanıyor. Birbirini hiç tanımayan, tanısa dahi hiç selâmlaşmayan, bayramlarda dahi birbirinin kapısını tıklatmayan aynı apartmanın sakinleri... Birbirinin hastasını sormayan, taziyesinden haberi olmayan, düğününe gitmeyen yıllarca aynı mahallede oturan insanlar... Günümüz insanının en samimî, en yakın, en candan komşusu televizyon desek mübalâğa mı olur? En çok dertleştiğimiz, en fazla ziyaretine gittiğimiz, en çok dinlediğimiz, evimizin içindeki komşumuz televizyon desek abartı mı olur, bilemiyorum. Evet şurası acı bir gerçektir ki, komşuluk münasebetlerinin önündeki en büyük engel, televizyon... Bu acı gerçeği, ne kadar görmezlikten gelsek de bunun böyle olduğunu bir çok insan biliyor ve itiraf ediyor. Komşuluk münasebetlerinin önündeki diğer önemli bir engel de dünyevîleşme... Gün geçtikçe daha lüks, daha debdebeli bir yaşantının özlemi içinde olan insanlar, daha çok kazanma, daha çok tüketmek emeliyle ömür dakikalarının hemen hepsini dünyevî meşgalelerine ayırdıklarından, artık konu komşuya zaman ayırmayı akıllarına bile getirmiyorlar. Bunun bir sonucu olarak ortaya yalnız ve yalnız kendilerini düşünen, kendilerinden öteye kapı komşusunu, hatta en yakın akrabasını dahi aklına getirmeyen bencil insan tipleri karşımıza çıkıyor toplumda. Hâlihazırda yaşanan komşuluk münasebetleri böyle olmakla beraber ehl-i din olarak unutmamamız gereken bir gerçek var ki, bu konuda da dinimizin bize yüklediği bazı sorumluluklar, bazı mükellefiyetler var. Her konuda olduğu gibi komşuluk hak ve hukuklarıyla ilgili vazife ve sorumluluklarımızı yerine getirmekle, ancak şimdi bir çoğumuzun müştekî olduğu hoş olmayan komşuluk münasebetleri düzelebilir. Ve ancak o zaman manevî mes’uliyetlerimizden kurtulmuş oluruz. Farklı görüş ve düşüncelere sahip, değişik huy ve mizaçlara sahip insanlarla sulh içinde geçinmek elbette kolay değil. Değişik inançlara sahip, bize göre tuhaf ve garip tutum ve davranış içinde olan insanlarla komşuluk münasebetlerini sağlıklı bir şekilde yürütmek elbette zor. Ama iyi bilmemiz gerekir ki, bu zorlukların hiçbirisi komşularımızla irtibatı kesmeyi, daha ötesi kavgalı olmayı haklı kılmaz. Çünkü komşuluk hak ve hukuku ciddiye alınması gerekli bir durumdur ve bu hukuku görmezlikten gelerek çiğnemek beraberinde bazı veballeri getirir. Konu ile alâkalı olarak Efendimize (asm) kulak verelim. Hz. Âişe’nin (r.anha) rivayetine göre: “Cebrail (as) bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki, komşuyu komşuya mirasçı bırakacak zannettim.” “Cabir’den (ra) rivayetle Allah Resulü (asm) buyurdu ki; ‘Üç türlü komşu vardır. Bunlardan birinin bir hakkı vardır. Bu, komşulardan en az hakkı olandır. Diğerinin iki hakkı vardır. Diğerinin de üç hakkı vardır. “Bir hakkı olan komşu, müşrik komşudur. Bunda yalnız komşuluk hakkı vardır. “İki hakkı olan komşu, Müslüman komşudur. Bunda hem İslâmın hakkı, hem de komşuluk hakkı vardır. “Üç hakkı olan komşu, akraba olan Müslüman komşudur. Bunda hem İslâm hakkı, hem akrabalık hakkı, hem de komşuluk hakkı vardır.” Görülüyor ki komşuluk hukukunda müşrikin hakkı dahi söz konusu olduğuna göre bu işin ciddiyetini ve bizim açımızdan getirdiği sorumlulukları hesaba katmamız icab ediyor. Yine Efendimiz’e (asm) kulak verelim: İbn-i Ömer (ra) bildiriyor: Peygamber Efendimiz (asm) buyurdular ki: “Nice komşular vardır ki, kıyamet gününde komşusunun yakasına yapışacak ve şöyle diyecektir: ‘Ya Rabbi, bu benim yüzüme kapısını kapadı ve iyiliğini benden esirgedi.’” Burada da komşumuzdan maddî ve manevî iyilikleri esirgemememiz gerektiğine işaret var. Yine Ebu Zer’den (ra) rivayetle Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Kötü komşusu olup da, ölüm veya hayatın bir belâsı hakkından gelinceye kadar sabreden ve ecrini Allah’tan bekleyen kimseyi Allah sever.” Demek oluyor ki kısmetimizde kötü komşu, yani zararlı komşu varsa buna sabretmekle mükellefiz. Ancak o zaman Allah’tan gelecek olan ecir ve sevaba nâil olabiliriz. Kısacası, kendimizden başlayarak komşuluk hak ve hukukunu ciddiye almakta fayda var. Günümüzde hemen herkesin muzdarip ve müştekî olduğu komşuluk münasebetlerinin düzelmesi için, yine kendimizden başlayarak komşularımıza karşı dinimizin emir ve tavsiyeleri çerçevesinde bir tavır ve yaklaşım içinde bulunmamız gerekir. 07.06.2010 E-Posta: [email protected] |