Şükrü BULUT |
|
Abdulmuhsin Alkonavî |
“Risâle-i Nur’u dikkat ve tefekkürle okumak nimet-i uzmasına nail olan biz bir kısım üniversite gençliği, bir hüsn-ü zan veya bir tahmin ile değil, tahkikî ve tedkikî bir surette, sarsılmaz ve sarsılmayacak olan ilmelyakin bir kuvvet-i imaniye ile inanıyoruz ki, zemin yüzünden bu asra kadar görmediği bir vahşet ve dehşetin sebebi olan dinsizlik ve ilhadı, Bediüzzaman, ortadan kaldırmaya inayet-i Hak ile muvaffak olacaktır.” Bu satırlar Abdulmuhsin’in sevgili Üstadına yazdığı son mektubunun yansımasıdır. Onu Konya’da Zübeyir Gündüzalp’in yanında görenler veya Halıcı Sabri’nin ticarethanesindeki Nur dersinde tanıyanlar yalnızca Muhsin olarak bilirlerdi. Okulun en çalışkan ve zeki talebelerindendi, Nurun diğer sevdalıları gibi. Mekteb-i Tıbbiyeyi kazanmış ve İstanbul’da kayıt yaptırmışken, bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Edebiyat Fakültesindeki Felsefe bölümüne kaydını değiştirmiş. Sosyal ilimlerle Nura daha çok hizmet edeceğini düşünerek yaptığı bu değişikliğin peşini halâ bırakmamış Abdulmuhsin Alkonavî’yi Nur Talebeleri yalnızca onun kitaplardaki mektupları, 1951’de basılmasına vesile olduğu Gençlik Rehberi ve bu kitap sebebiyle açılan mahkemenin hatıralarıyla tanırlar. Onun 15 Nisan 1931’de Konya’da Bakırcı Mustafa Efendi ile Konya’nın yerlisi bir aileye mensup Fatıma Hanımdan dünyaya geldiğini, 22 Mayıs 2010’daki “Köln buluşmamızda” öğrenecektik. Babasının neseben Kulu’dan geldiğini, Hadoğlu aşiretine mensup olan bu ailenin sonradan Konya’ya yerleştiğini de yine aynı sohbette duyacaktık. Bakırcı Hafız Mustafa Mevlevîdir. Mesnevî-i Şerifin okunduğu evinde hep ney’in nalişleri işitilir. Kamışlıktan koparılan neyin feryâdı ve şikâyeti, azıcık da vahdetten kesrete ayrılışı gönüllere üfler. Varlık âleminden veya Esma-i Hüsna’nın dünyasından, âleminden bizim dünyamıza gelişinin şikâyetiyle Mesnevî-i Şerifin dibacesi, Abdulmuhsin’in hep dikkatini celbeder:
Bisnev in ney çün hikâyet mikuned Ez cûdayiha şikâyet mikuned
Yani; Dinle bu ney neler hikâyet eder Ayrılıklardan nasıl şikâyet eder
Ney’in nalişlere bürünmüş melodileriyle büyüyen Muhsin, Risâle-i Nur’la karşılaştığında, şemse tutulmuş pervane kesilir. Zira bu eserlerde firaka bedel vuslatın bestesi duyuluyordur. Ayrılık acılarından bahsedilmeden vuslatın baharı, bu baharların oluşturduğu cennetler anlatılmaktadır. Ademden varlığa çıkışın büyük bir inkişaf, bir yükseliş ve adeta bir bayram olduğunu gören ve okuyan genç Abdulmuhsin biricik Üstadına duygularını serbest nazımla arz eder:
“Üstadım Said Nur Onun kitapları var Risâle-i Nur Yanına alır ve kırlara açılır Rüzgârlar onu okşar Güneş onu kucaklar Çiçekler tebessümle ona doğru bakarlar Çünkü o kâinattaki firaktan, ayrılıktan Elemden bahsetmedi Sevinçten, kavuşmaktan, visalden haber verdi. Böyle tes’îd eyledi nurunun bir bendesini.”
Abdulmuhsin Alkonavî...
Molla Mehmetoğlu ile Hoca Selimoğlu’nun torunları Abdulmuhsin Alkonavî (O zamanlar henüz “Alev”) 1954 yılından sonra yine Kur’ân ve İman hizmetleri için Balkanlar’a geçmiş. Bir süre Gümülcine ve Üsküp’te kaldıktan sonra, oradan Berlin’e intikal etmiş. Oraya yerleştikten sonra üniversitede Risâle-i Nur’u neşretmeye başlayan, açtıkları mescitte risâle okuyan Abdulmuhsin, hem Üsküp’ten, hem de Berlin’den Üstadına mektuplar yazmış. Nurun bu küçücük kıtasındaki hizmetleri anlatmış. Bediüzzaman’ın tarihçe-i hayatını anlatan eserlerde ve Emirdağ Lâhikası II’de bu mektupların izlerine rastlıyoruz. 1954’ten sonra Bediüzzaman’ın hizmetine giren ağabeyler ile hayatlarının ellibeş-altmış senesini Risâle-i Nur’a vakfetmiş yetmişin üzerindeki kahramanların görmeyi arzuladıkları Abdulmuhsin Ağabeyi doğrusu biz de hem merak ediyorduk, hem de ziyaret edip duasını almak istiyorduk. Hepimizin bu ortak arzusuna Avrupa Nur Cemaatinin meşhur Üstadı anma programı kerametvari bir cevap verdi. Abdulmuhsin Alkonavî Ağabeyi Berlin’den Köln’e uçakla getirip bütün cemaatin duasına mazhar oldu Avrupa Nur Cemaati... 07.06.2010 E-Posta: [email protected] |