Cevher İLHAN |
|
27 Mayıs ve Demokratlık mânâsı… (5) |
Bediüzzaman, Osmanlının son devrinde Şarktaki aşiretlere “Ve onlarla istişâre et. (Âl-i İmrân Sûresi, 159)”, “Onların aralarındaki işleri istişâre iledir. (Şûrâ Sûresi, 38)” âyetlerinin tecellisi ışığında “hâkimiyet-i millet” olarak târif ettiği “meşrutiyet” denilen demokrasinin târifiyle Demokratlık hakikatini izâh eder. “Efkâr-ı ammenin (kamuoyunun) zembereği” diye nitelendirdiği bu hakikati, bir “nuranî vücud”a benzetir. Bu vücudun “kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbetir, aklı kânundur, şahıs değildir” tavsifiyle insanı insan yapan bütün ulvî hisleri uyandıracağını, İslâmiyetin bahtını, Asya’nın tâliini açacağını müjdeler. (Münâzarat, 23) Daha sonra lâhikalardaki “bu vatanda dört parti var” esaslı tasnifinde de, kuvvetin kanunda olup istibdat ve mutlak keyfîliğin olmaması için, Demokratlık ve vicdan hürriyetinin, Peygamberimizin “Bir kavmin reisi onun hizmetkârıdır” hadisinde özetlenen İslâm’ın temel düsturuna dayanması gerektiğini belirtir. (Emirdağ Lâhikası, 386, 387) Bu temel çerçevede devlet bürokrasinin diktasıyla çeşitli idarî ve içtimaî cinâyetlere sebebiyet veren Halk Partisi’ne ve Millet Partisi’ne karşı Demokrat Parti’yi, “millete hizmetkârlık” misyonuyla destekler. Pratiğe indirgendiğinde bu mânânın hürriyetperver Demokratlarda tezâhür ettiğini beyân eder. “Demokrat çıktı, istibdadı bir derece kırdı” hâşiyesiyle bu anlamı açıklar…
“BÜYÜK DOĞUCULUK SİYASÎ TEŞEKKÜLÜ” “Bu vatandaki dört parti” tasnifindeki Demokrat Parti ile Halk Partisi arasında kalan partileri “Millet Partisi” kavramı içine alan Bediüzzaman, “Avrupa’nın İslâm âlemini parçalamak için aşıladığı ve Frenk illeti tâbir edilen ırkçılık, unsurculuk, menfî milliyetçilik fikriyle, ırkçılık ve Türkçülüğü esas alan”, “İslâmiyetin mukaddes milliyetini bırakıp zâhiren milliyetçilik ve hakikatte ırkçılık damarıyla” hareket eden parti ve partilerin dışındaki “Millet Partisi” partisi versiyonlarını Demokratlarla birlikte olmaya çağırır. Buna göre, “Türkçülüğün içinde mezc olduğu ittihad-ı İslâmdaki esas olan İslâmiyet milliyetini esas alan” ya da “sırf İslâmiyeti esas alan” parti ve partilere, “Demokratın mânâsındadır, dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur; muhâlif ve muârız olmayarak, (Demokratlara karşı) iktidara gelmeye çalışmaz” yolunu gösterir. (a.g.e., 422) Bediüzzaman bu tesbitleri tek tek tasrih eder. Talebesi Hulûsi Yahyagil’in, “Malaya seyahatimde oradaki alâkadarların çalışma tarzlarını söyledim. Büyük Doğucuların bu fakiri kendi zümrelerine katmak hususundaki tekliflerine, ‘Büyük Doğuculuk siyasî bir teşekkül müdür?’ diye sordum, ‘Evet’ dedikleri için…” diye başlayan ve “yalnız imanî ve Kur’ânî meselelerle ve hizmetlerle alakâdar olacağını” yazdığı mektubu lâhikaya alması, bu açıdan dikkate değer. (a.g.e., 373) Yine DP’ye karşı diğer partileri destekleyen Sebilürreşad ve Doğu gibi gazeteler hakkında “Onlarla dostuz ve kardeşiz; fakat, siyaset noktasında değil” ifâdesi, dünden bugüne partilerin Demokratlık vasfına dair bâriz bir belirlemedir. (a.g.e., 281) Bu bakımdan, DP’nin karşısına çıkarılan Hürriyet Partisi’nden İslâm Demokrat Partisine, 27 Mayıs’ın ardından DP’nin yerine geçen AP’ye karşı kurulan Yeni Türkiye Partisi’nden 12 Eylül’ün “güven ortamı”ndan “izinli” ANAP’a, Millet Partisi’nin devamı MHP’den BBP’ye, “Millet Partisi” kavramı çerçevesinde mütalaa edilir…
“DEMOKRATLARA İKİ MÜTHİŞ DARBEYİ VURMAK!” Keza Bediüzzaman, “dinî siyasete âlet etmeye mecbur olur” dediği “din nâmına siyaset” ve particiliği, “siyasî bir iftira” olarak takbih eder. “İslâmî bir devlet kurmak’ gibi siyasetvâri bir tarzda tebdil”e, “sahte siyaset bezirgânları, çocukları dahi kandıramayacakları acemice bir iftira ve bir uydurmadan ibâret maksatlı yalanlar” tepkisiyle şiddetle reddeder. “Çok vecihlerle vicdansızlık ve müthiş bir gaddarlık” olarak niteler. (a.g.e.,435) Bu nitelemeyle, “siyasî bir teşekkül” olan “Büyük Doğuculuk”tan çıkan ve Bediüzzaman’ın “umûmun mâl-ı mukaddesi olan dinî, inhisarcılık zihniyetiyle kendi meslektaşlarına (siyasî mesleğine, partisine) daha ziyade has göstermekle kavi (büyük) bir ekseriyette, dine aleyhtarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek” olan “tarafgir siyaset” ikazını dinlemeyen “millî görüş” partileri, bu niteleminin içine girer. (Sünûhat, 66-67) MNP-MSP-RP’den AKP’ye açılan kulvarda, Demokrat Parti’ye karşı çoğu i’rabda mahalli olmayan, darbeler ve ara dönemler sonrası kurulan-kurdurulan nevzuhur muvazaa partiler, Bediüzzaman’ın bu temel târifine dahil olur. Yine Bediüzzaman’ın “Şimdi bir kısmı dindarlık perdesine girip Demokratları din aleyhine sevketmek veya kendileri gibi tahribata sevketmek istedikleri kat’iyyen tebâyün ediyor” cümlesi, siyasî arenadaki “dinî istismar siyaseti”nin arkasındaki mâlum mihrakları ele verir. (a.g.e., 271) Her ne kadar “gömlek değiştirdiklerini”, redd-i mirâs yapıp “değişim” ve “dönüşüm”e uğradıklarını iddia etseler de, “millî görüş” siyasî çekirdeğinin oluşturduğu bugünkü iktidar partisinin ucu, Necip Fazıl’ın “Büyük Doğuculuk siyasî teşekkülü” zihniyetine uzanır. Ki Başbakan ve parti sözcüleri, sık sık övünerek bunu itiraf ederler… Bu açıdan Bediüzzaman’ın, “Demokratlara karşı, eski partinin müfrit ve mason veya komünist mânâsını taşıyan kısmı, iki müthiş darbeyi Demokratlara vurmaya hazırlanıyorlar” cümlesiyle DP ve AP’ye karşı 27 Mayıs kanlı darbesi ile 12 Eylül darbesini haber verir. Demokratlık mânâsını bildirir. (a.g.e.) 01.06.2010 E-Posta: [email protected] |