Faruk ÇAKIR |
|
Terör akıntısına karşı |
Yine bir çok eve terör ateşi düştü. Türkiye-İran-Irak üçgeninde yer alan Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine bağlı Gediktepe mevkiinde askerîs birliğe düzenlenen saldırıda şehit olan da var, yaralı olan da. En başta, bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerken, yaralılara da âcil şifa temenni ettiğimizi ifade edelim. Her defasında böyle haberlerin ‘son’ bulması için duâ ediyoruz, ama anlaşılan ‘ifsat şebekeleri’ kan akıtma kararı almış. Yaz kış demeden, cinayet işlemeye ve Türkiye’nin ufkunu karartmak için ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlar. Terörün bir hedefi de insanları yıldırmak ve umutsuzluğa sevketmek. Tamam bu tuzağa düşmeyelim, ama lütfen birinci işi terörü bertaraf etmek olanlar da biraz gayret göstersin. “Gösteriyorlar, ama bitmiyor” demek de çare değil. O halde daha fazla gayret gerekiyor. Öyle bir noktadayız ki, artık hiç kimse söz söylemek ve vaat etmek durumunda değil. Bu ‘tuzak’tan kurtulmanın bir çaresi var, o da kanı durdurmak, terörü sona erdirmek. Hadisenin ayrıntılarını, alınan tedbirleri ve planları elbette bilemeyiz ve bilmemiz de gerekmiyor. Ama kanın durması, bütün bir milletin vazgeçmediği bir taleptir. Gerek siyasetçi ve gerekse silahlı bürokrasinin yapacağı temel iş budur. Kan akıtan ve ocak söndüren terörün bir netice olduğunu bilmeli ve problemin temeline inmeliyiz. Çare gibi görünen bazı tedbirlerin, gerçekte çare olmadığı da kabul edilmeli. Yanlışta ısrarla hiç bir neticeye varılamayacağı gibi, terör de sona erdirilemez. Türkiye’yi idare edenler, gerekiyorsa bütün işleri bir yana bırakıp öncelikli ve âcil olarak “Akan kanı nasıl durdururuz?” sorusuna cevap aramalı. Bunun için gerekiyorsa günler süren toplantılar da yapılmalı. Bu toplantılar sadece bürokratların katılımıyla değil, aksine sivil toplum kuruluşlarının da katkı ve desteğiyle düzenlenmeli. Terör bölgesindeki ‘kanaat önderleri’ de dinlenmeli ve belki de öncelikli olarak onların tesbit ve teklifleri dikkate alınmalı. “Yok, biz kimseyi dinlemeyiz. 3-5 kişi bir araya gelir ve istediğimiz kararları alırız” demekle bir yere varılamadığı artık görülmeli. Terörün sona ermesi için öncelikle iç ve dış desteğin kesilmesi gerektiği her halde kabul ediliyor. O halde teröre kaynaklık eden hadiselerin sonlandırılmasında fayda var. Bunu bir yolu da insanları kazanmak, onları da ‘teröre karşı duruş’a davet etmekle mümkün. Devletin milletiyle gerçek anlamda barışması, terörün kökünün kuruması için atılması gereken adımların başında gelir. Yarım asırlık ihmal ve yanlış teşhisten kaynaklanan terörün bir anda sona ermesi elbette mümkün değil, ama hiç değilse bugün itibarıyla ‘doğru teşhis’ konulup, doğru tedaviye başlansın. Elbette biz ‘terör uzmanı’ değiliz, ama hiç değilse ‘gözü dönmüş cani’lere karşı özel eğitilmiş ekiplerle karşı konulabileceğini söyleyebiliriz. Kanlı terör örgütüne karşı, tecrübesiz ‘er’lerle mücadele günümüz şartlarına uygun mudur? Değilse niçin bu yanlışta ısrar ediliyor? Soru soralım ve Türkiye’yi idare edenlerden ikna edici cevaplar bekleyelim... 20.06.2010 E-Posta: [email protected] |