Faruk ÇAKIR |
|
Senoz Vadisinin gözyaşları |
Türkiye’nin her bölgesinin kendisine has özellikleri ve güzellikleri vardır. Karadeniz’in ‘yeşil’ güzelliği de dillere destan. Doğuya gittikçe coğrafî yapısı daha da farklılaşan bu bölgemizin güzelliğinin temelinde, tahmin edileceği üzere akan dereler ve gür ormanlar vardır. Karadeniz’in güzelliğinin temelinde coşkun ‘akan dereler’ olduğu halde, kimileri bu derelerin ‘boşa aktığını’ düşünüyor. “Sular, dereler boşa akıyor. O halde biz bu dereleri akamaz hâle getirelim ve buradan ‘para’ kazanalım” diye düşünenler, bölgedeki vadiler üzerinde ölçüsüz ve hasapsız bir yarışa girdiler. Bölgedeki her vadi talan edilmiş durumda. Müsaadenizle, yakînen bildiğimiz Çayeli’nin Senoz Vadisi’nden biraz bahsetmek istiyorum... Doğup büyüdüğüm yer, bu vadinin denize en uzak köylerinden (Ormancık) biri. Vadide, 14 köy bulunuyor ve burada yaşayanlar çay üreterek geçimini temin etmeye çalışıyor. Yıllık izinlerimizde köyümüze gittiğimizden dolayı, izin dönüşlerinde Senoz Vadisi ve köylerinde çektiğimiz fotoğrafları arkadaşlarımızla paylaşıyoruz. Fotoğrafları gören bütün arkadaşlarımız ahlanıp vahlanıyor ve bu güzelliklerin bozulmaması için dua ediyorlar. Diğer vadilerde olduğu gibi Senoz Vadisinde de çok sayıda HES inşaatı devam ediyor. Bir kaç yıl önce başlayan bu çalışmalar, yörede yaşayanları ve dolayısı ile hepimizi ilgilendiriyor. Ormanları kırıp, vadileri ‘inşaat alanı’na çevirenlerin dayandığı bir ‘atasözü’ var. Diyorlar ki, “‘Su akar, Türk bakar’ anlayışını değiştireceğiz!” Daha önceleri de bazı vesilelerle ifade etmeye çalıştığımız gibi ‘su’ zaten ‘akmak’ için yaratılmıştır. Akmayan su olur mu? İnsanoğlunun, suların boşa akmadığını anlaması için ‘su’ nimetini elinden kaçırması mı gerekiyor? O vadilerde sular akmasa, imrendiğimiz ve hasret kaldığımız güzellikler olur muydu? Senoz Vadisi, İkizdere Vadisi ya da Fırtına Vadisi, ancak ve ancak akan dereleriyle var olabilir. Suların coşmadığı, derelerin akmadığı bir vadi ne anlam ifade eder ki? “Ne yani, teknolojiye, elektriğe, sanayie mi karşı çıkıyorsunuz?” diyenler olabilir. Hayır, hiç birine karşı çıkmıyoruz. Karşı çıkıp itiraz ettiğimiz şey, plansızlık ve keyfî davranışlardır. Mesela, Senoz Vadisi üzerinde 13 ayrı proje olduğundan bahsediliyor ki, bu vadinin bu kadar projeyi kaldırmayacağı ehlince ifade ediliyor. Sınırlı sayıda proje olsa neyse, ama bu sayıdaki proje o vadide yapılırsa sular akamaz hâle gelir. Çünkü projeler ile akan dereler ‘boru’lara alınıyor ve gerçekten de dere yatağı kurumuş oluyor. Kimse, “Öyle değil, ‘can suyu’ bırakılıyor. Dereler kurumaz’” demesin. Yakın zaman önce benzer şekilde hizmete açılan bir HES sayesinde Güneysu’daki “Gürgen Deresi”nin kurumuş hâlinin fotoğrafını gördük. (Merak edenler şu adrese bakabilir: http://www.senozderesi.com/haber-detay.asp?haberID=863) Bakınız, Çevre Bakanı değilse de Ulaştırma Bakanı bile karşı karşıya olduğumuz tehlikeye dikkat çekip şöyle demiş: “Doğayı, çevreyi hoyratça kullanmayacaksın. Dengeyi mutlaka muhafaza etmemiz lâzım. Ardahan, binbir bitki örtüsüyle çevre anlamında harika bir konumda. Bu konumu çok iyi korumak gerek. Çok büyük bir değerimiz. Bu değerlerimizi kaybettikten sonra aynısını yerine koymak hem asırlar alır, hem de çok büyük maliyetle olur. Bu bakımdan dengeli olmak gerek. Çevre konusunda batılıların, gelişmiş ülkelerin yaptığı hatalara düşmemek lâzım. Çevre değerlerini muhafaza ederek, ülkemizin, halkımızın ihtiyacı olan tesisleri de yapacağız. Bunlara da ihtiyacımız var. Pekâla ikisini de bir arada yapabiliriz.” Belki Çevre Bakanı’na derdimizi anlatamadık. O halde Ulaştırma Bakanı Yıldırım’ı Senoz Vadisi’ne davet ediyor ve ‘cinayet’i yerinde görmesini talep ediyoruz. Belki Bakan Yıldırım, “Türkiye’yi idare edenler”i ikna edebilir. Senoz Vadisinin gözyaşları sel olup akmadan bunu yapalım... 13.06.2010 E-Posta: [email protected] |