Muzaffer KARAHİSAR |
|
Dost acı söyler |
“Güzel bir bahar gününde bahçede huzurevi sakinleri arkadaşlarla oturuyorduk. Gece vefat etmiş olan arkadaşımız Lütfi Bey’e üzülüyorduk. Geçirdiği felç rahatsızlığından dolayı tedavi gördüğü hastanede, Hakkın rahmetine kavuşmuştu. Kendi aramızda sohbetlerini, hatıralarını ve insanî davranışlarını konuşuyorduk. Rahmetli on üç sene burasını kendine mekân yapmış, burada yaşamış bir insandı. İnancı, ibadeti kavi birisiydi. Onunla beraber camiyi ve cemaati hiç kaçırmazdık. O devamlı Kur’ân okurdu. En önemli vasfı da gündüzleri çay ocağında fahrî olarak çalışır, demlediği nefis çaylardan bizlere ikram ederdi. Çok konuşmayan, gıybet etmeyen ve başkasına zararı dokunmayan, geçim ehli bir insandı. İşte böyle bir faninin ölümüne huzurevinde bulunan herkes gibi bizler de üzüldük. Onun bu vasıflarını konuşup, yâd ederken, bir vefa borcu olarak son görev olan cenaze merasimine katılmak üzere, cenazenin kalkacağı saati bekliyorduk. Zaten arkasından duâdan başka da yapabileceğimiz başka bir şeyde yoktu. Biz bahçede beklerken yabancı üç bayanla iki erkek geldiler. Arabalarından inince bizlere doğru baktılar ve ağlayıp üzülerek içeriye, idarenin olduğu tarafa yöneldiler. Bizler cenaze yakınları olduğunu tahmin ettik. Onlar içeride idari işleri, muameleleri yaptırdıktan sonra; gelecek olan kardeşlerini beklemek üzere bahçeye çıktılar ve yanımıza gelip, selâm verip oturdular. Bizler de kendilerine başsağlığı diledik. Onlar kendi aralarında konuştular, yaşlı kadın hariç, ayak ayak üstüne atarak sigaralarını yaktılar. Geldiklerindeki ağlama, sızlama ve üzüntüden eser kalmamıştı. Bir de onları babalarının vefatına gelirken giyim kuşamlarına itina göstermemeleri, saçı başı açık vaziyette gezmeye gider gibi gelmelerini yadırgamıştım. Yanımıza oturduktan biraz sonra, orada en yaşlı ben olduğum için, içinden bir bayan bana dönerek lafı açtı: - Amca nerelisin? - Kütahyalıyım. - Kaç senedir buradasın? - Üç senedir? - Memnun musun buradan, iyi bakıyorlar mı? - Memnunum, burası çok iyi ama!.. -Çocukların var mı? Baktım sorular devam edip gidiyor. Artık söylemem gereken bir şeyler olduğu için, onların sorularını bekledim biraz. Ama sabrım da kalmamıştı. Var, dedim. -Sizin gibi çocuklarım var, malım, mülküm her şeyim var. Ama neye yarar? Çocuk dediğin atasına saygısı, sevgisi olmayınca neye yarar. Sizin babanız benim arkadaşımdı. Burada onunla paylaştık kaderimizi. O bana derdini döktü, ben ona. Günleri hep keder, üzüntü içinde geçti. Hiç sordunuz mu ona? Baba nedir derdin sıkıntın, diye? Hiç halini hatırını sordunuz mu? Onun gönlünü edip buralardan alıp götürseniz ne olurdu sanki? Hep ruh sıkıntısı içersindeydi. İki damla gözyaşıyla bitiyor mu her şey? -Babam bizle kalmak istemedi. Durmadı bizimle. Evimizi bırakıp buralara geldi. -Benim de malım, mülküm, çocuklarım var. Onlara da sorsanız, onlar da siz gibi bütün suçu, kabahati bana atarlar. Onlarda aynısını söyler. Babam kendi gitti huzurevine, biz razı olmadık, derler. Elbette kendim geleceğim, biri tutup zorla getirecek değil ya. Ama bir de gelip bana sorun, neden geldim? İnsan durduğu yerde evini, mülkünü, yurdunu, yuvasını terk edip buralara gelir mi? Zaten sizi babanız terk etmek zorunda kalmış, bana hepsini anlattı. Şu anda sizlerin şu haliniz, onun neden buralara geldiğini anlatmaya yetiyor. -O bizle durmak istemedi. -Olabilir. Onun sizle durmasını sizler sağlayacaktınız. O adam her ay maaşından bir miktarını yemiyor, içmiyor sizlere gönderiyordu. Onun parasını harcarken, onun da sofranıza oturup beraber yemek yemesini arzu etmez miydiniz? Hastanede yattı günlerce, ziyaretine geldiğinizi duydum. Hiçbir gün, bir gece ona hastanede refakat edip beklediniz mi? Sildiniz mi gözlerinden süzülen gözyaşlarını, bir yudum su verdiniz mi? Onlar bana soru sorduklarına pişman oldular. Daha çok ben onlara sorular sordum. Cevapsız kalan sorulardan sonra sessizlik oldu. Sözlerimi baba nasihati yerine geçecek tavsiyelerle bitirdim. -Bak kızım! Ben babanızın arkadaşıydım. Burada kader birliği yaptık, günlerimiz beraber geçti. O sebeble sizlere bir dost olarak tavsiyelerim olacak: Hayatta gördüğün her şey geçici. Gençlik, güzellik, para, servet... Önemli olan bunları iyi yolda, Allah’ın emrettiği şekilde kullanmak lazım. İyilikler ve kötülükler karşılıksız kalmayacaktır. O’nun rızasına uygun hareket etmek, O’nun emirlerini dinlemek lazım. Rahmetli babanıza da benim anlattıklarım sorulacak. Münker-Nekir’in suallerine hakkıyla cevap verir, Cennete kuş gibi uçar gider inşallah. Daha sonra cenazenin hazır olduğu haberi geldi. Cenaze yakınları, personel ve yaşlılarla birlikte Merhum Lütfi Bey’in cenaze namazını kıldık ve ebedi istirahat yerine götürüp, kabre defnettik, duâ ettik, ayrıldık. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.”1
Dipnot: 1. Osman Olçun’un anlatımı. (Yorumsuz) 08.06.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (25.05.2010) - Sabrın ve tahammülün meyvesi (18.05.2010) - Abdi Amca’nın kedileri (10.04.2010) - Bursa’da sükûnet, Haliç’te coşku (06.04.2010) - Kırık daldaki çiçekler |