Ali FERŞADOĞLU |
|
İnsanın hakiki kıymeti |
İnsanın kıymeti, ihtivâ ettiği yüksek sanatla (varlıkta tecellî eden) Esma-i Hüsnâ’dan yansıyan cilvelerin nakışlarını anlaması, okuması oranındadır. Eğer insana, vahyin ışığına gözünü kapamış olan felsefenin dediği gibi, mâna-yı ismiyle, yani hiçbir fail, Halık’la bağlı olmayıp bizzat kendi kendisine var olan nazarıyla bakılırsa kıymeti; donuk, değişken, ölü maddeden ibaret kalır. Meselâ, bir resim, Ahmed Hamdi veya Picasso’ya isnat edilse; değeri milyarlarla ifade edilir. Eğer, bir ressama isnat edilmezse, kıymeti hiç hükmündedir. Altın, değerini, aynı zamanda kuyumculuk sanatının inceliklerinin işlenmesinden de alır. İmânlı insanın kıymeti, Esma-i Hüsna’dan (Allah’ın güzel isimlerinden) yansıyan yüksek san’atın, cilvelerin nakışları nisbetindedir. Değersizleştirici bakışla, insanın kıymeti ise, et, kemikten ibaret fâni ve düşük maddesinin kıymetiyle ölçülür. Bu âleme, eğer Kur’ân’ın tarif ettiği gibi mânâ-yı harfiyle, yani Cenâb-ı Hakk’ın azametine bir âlet olduğu nazarıyla bakılırsa, o nisbette kıymettar olur. Eğer felsefenin dediği gibi mânâ-yı ismiyle, yani hiçbir fail, Halıkla bağlı olmayıp müstakil-i bizzat nazarıyla bakılırsa, kıymeti, donmuş ve değişken maddesine mahsus kalır.1 “Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir ayna olsun ve o aynada Cemalimi göreyim”2 hakikatince; Allah, kâinatı yaratmış ve kâinatın küçük bir örneği, modeli olarak da insanı yaratmıştır. “Andolsun ki, biz insanı ahsen-i takvîmde (en güzel kıvamda) yarattık”3 buyurmuştur. Varlık boyutunda bulunan bütün elementler, çekim/sevgi, itme/öfke/savunma kanunları, elektro-biyo/manyetik enerji boyutları, canlılar ve bitkilerin özellikleriyle her şey insanın rûh ve bedeninde özetlenmiştir. Bediüzzaman’ın tabiriyle; insan, şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli (derli toplu) meyvesi; Muhammedî (asm) yönüyle kâinatın asıl çekirdeği; kâinat Kur’ân’ının en büyük âyeti/belgesi; kâinat Sultanının, Yaratıcısının bütün isimlerine mazhar olmuş bir ayna; hârika bir kudret mu’cizesi;4 kâinatın en önemli varlığı; zeminin sultanı; kâinattaki âlemlerin bir ölçüsü; büyük bir listesi; bir haritası; şu en büyük kitap olan kâinatın özü ve küçük bir nümûnesi;5 Cenâb-ı Hakkın bütün isim ve sıfatlarına ayna ve Onun antika bir sanatı; nazik ve nazenin kudret mucizesidir.6 Cenâb-ı Hakk, gizli hazinelerinin ve bazı sırlı hakikatların bilinmesi için bir ölçü/gösterge olsun diye beşere akıl, kalb gibi birçok duygu, duyu, hür irade, yani “ene, benlik” vermiş. Kur’ân kâinatın yazılı şekli; kâinat Kur’ân’ın tecessüm etmiş (cisimleşmiş) hâli; insanı kâinatın küçük bir misâli ve Kur’ân’ı, insanın plan ve programı yapmış. Kâinatı karış karış İlâhî sanatlarla bezeyerek “Hikmet” müzesi yaparak insanın tefekkürüne sunmuş. Kâinat ile insan arasında muazzam bir irtibat, ahenk, denge koymuş. İnsanın değeri de, “Yaratıcı-insan-kâinat-Kur’ân” denklemini çözdüğü nisbettedir.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nûriye, s. 193 2- Keşfü’l-Hafa, 2:13 3- Kur’ân, Tîn, 4 4- Şuâlar, s. 218 5- Sözler, s. 101, 118 6- Age, s. 282 08.06.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |