Şükrü BULUT |
|
Psikoloji hastalığı |
Hz. İmam-ı Ali, insanı tarif ederken; “Sen kendini küçük bir cirim zannedersin, lâkin âlemler sende gizlidir” beytiyle ifade eder. Bir tek ferdinin mahlûkatın bir nevîne denk yaratıldığı insan hakkında, Yaratıcımızın ve elçisi ahirzaman Peygamberinin sözünün dışına çıkıldığında, insanla ilgisi olmayan birçok garipliklerle karşılaşıyoruz. Anadolu’da gelenek henüz hayatta iken, insanlar bu denli zihnî karmaşaya, mugalâta ve evhama maruz kalmıyorlardı. Bin senelik İslâmî geçmişiyle Anadolu, “insan” çerçevesindeki problemlerini, davranış ve ruhî meselelerini çözmede az-çok gelenekten istifade etmeye çalışıyordu. Başta Türkiye olmak üzere, zamanla İslâm âlemini etkileyen 12 Eylül ihtilâlinin neticesindeki değişimlerin, dünyanın dinsizlik cereyanlarını arkasına alarak; örf ve geleneklerimizin geride kalanlarını da katlettiğini, kimse inkâr edemiyor. Batı sosyolojisinin tekniklerinde de istifade edilen bu dehşetli işgal ve katliâmların boyutlarını, henüz mukayese muhakemesini yitirmeyenler biliyorlar. Bir taraftan gelenek yok edilirken, diğer taraftan okul öncesinden üniversiteye, çocuklarımızın Kur’ân, Sünnet ve gelenekle irtibatları adeta koparıldı. 12 Eylül sonrasındaki toplumumuzu inceleyenler, cehaletin daha yoğun ve kalınca, Kemalizme teşne siyasetçilerle üzerimize boca edildiğini öğreneceklerdir. YÖK’ün kuruluşu, dinî cemaatlerin korku ve rüşvetle Kemalizm zincirine vurulması ve millî eğitimin bünyesindeki insanlar, yukardaki tezimize kuvvet veriyor. Yalnızca Kemalistlere ve hariçteki dinsiz ve sefihlere müsaade edilen medya imkânlarının bu tahripteki rolleri fevkalâde önemlidir. 12 Eylül’de üniversiteye henüz kayıt yaptırmış bir öğrencinin günümüzde ellisine merdiven dayadığını düşündüğünüzde, bütün bu süre içinde İslâmiyetten ve insaniyetten mahrum kalan on milyonların, örgün eğitimin karanlık labirentlerinde büyüdüklerini göreceksiniz. Doğuyu da, Batıyı da öğrenemeyen, tuti kuşları gibi dinsiz feylesofların kitaplarını ezberleyerek insan hakkında konuşmak ve onun dertlerine deva olmak isteyenler, insanî ve İslâmî ölçüleri bilmiyorlar. Yaratıcının insanı fizyolojik, biyolojik ve psikolojik olarak ne şekilde halk ettiğini, ihtiyaçlarının neler olduğunu ve nasıl giderileceğini de bilemezler. Cehalet ve tembellik, psikologları kopyacılık ve taklitçiliğe götürdü. Kur’ân-ı Kerim insanın yüzlerce yönden yüzlerce tarifini yapmıştır. Kur’ân’ın büyük tercümanı da icraat ve ifadeleriyle mükemmel insan modelini ortaya koymuştu. Maddî manevî ihtiyaçlarını karşılama yollarını ders veriyordu Sünnetinde. Buna Kur’ân ve hadisin çerçevesinde insanlığa asırlar boyu ışık saçmış müceddit, müçtehid, ârif-i billah ve diğer ulemayı da ilâve ettiğinizde, Müslümanlara göre insanın anlaşılmayacak yönü yoktu. Maddî ve manevî bütün duygularıyla barışık ve mutmain bir insan modeli geçen on dört asrı süslemişti. İnsanı, Peygamberimizden sonra Hz. İmam-ı Ali'ye (r.a.), Tâbiîn imamlarına, müçtehitlere, mücedditlere, tarikat kutuplarına ve kelâmcılara sorduğunuzda, günümüz Batı felsefesinin getirdiği izahlardan daha sağlam, açık, mantıkî ve doyurucu izahlar bulacağından emin olmayanlar, insanı anlayamadılar ve anlayamayacaklar. Hayatları, dersleri ve eserleriyle bin senelik kültürümüzün en derin hücrelerine sirayet etmiş Yunus Emre’yi, Mevlânâ’yı, İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî, Hacı Bektaş-ı Veli ve Zünnun-u Mısrî gibi zamanlarına renk ve mânâ katan “insan bilginlerini” tanımadan İslâm coğrafyasında psikolojiden bahsetmek, sizce de abesle iştigal sayılmaz mı? Gel gör ki, Kemalizm ve ona dayanak olmuş Avrupa dinsizleri; istibdat, ihtilâl, rüşvet ve bozgunculukla, milletimizin aslî değerlerine dönüşüne müsaade etmemiş. Dijital medya ile dünyadan haberdar olduğunu zanneden diplomalı mağrur cahillerin yurduna dönüşünce Anadolu, psikologlarımız da Batı felsefesinden kopya çekmeye başladılar. Cehalet imkânsızlıklardan kaynaklanıyor, işin içinde kompleks hastalığı da var. İnsanın enaniyetini okşadığından, elbette ki bir cazibesi olacaktır. Fakat teşhisi o kadar yanlış ki... Her birisi farklı bir dünya olan insanları, kalıp ile izaha çalışıyor psikologlar. İnsan hakkında Kuzey Avrupalının, Latin Amerikalının düşünceleri elbette farklı olacak. Hatta komşu oldukları halde Hintli ile Çinli taban tabana zıt karakterler. Acem ile Arap farklı dünyalar. Yukarıda arz etmeye çalıştığım üzere aslî kaynaklarından mahrum yetişen psikologlarımız, Batı felsefesinin kendi milleti için diktiği yalan-yanlış elbiseleri, bilmeden bize giydirmeye çalışıyorlar. Bu çalışma ve teşebbüs de psikoloji ve psikologları, deva olma yerine “dert” makamına irca ediyor. Psikoloji ilmi böylece kendi başına bir hastalık haline geliyor. 11.06.2010 E-Posta: [email protected] |