Cevher İLHAN |
|
İran’la “takas anlaşması”na ABD takozu… |
İçte ve dışta bir dizi gündem âdeta üşüşmüş. İsrail saldırısına karşı, Ankara henüz etkin bir diplomasi geliştiremezken, İsrail’in hamisi ABD’nin dayatmasıyla Türkiye’nin “İran’la uranyum takası” anlaşması, BM kararıyla baltalanmakta… Türkiye’nin Brezilya ile birlikte arabulucu olup sağladığı anlaşma, İstanbul’daki Asya zirvesi sırasında BM Güvenlik Konseyi daimî üyelerinin “İran’a yaptırım” kararıyla işlevsiz bırakılmakta. AKP iktidarında, Bush’un “stratejik müttefikliği”le başlayan ve Obama’nın “model ortaklığı”la devam eden ABD ile ilişkilerde Ankara, Amerikan işgaline tam destekle her türlü fedakârlıkta bulundu, bulunuyor. İktidarının ilk aylarında işgalci Amerikan askerlerinin Türkiye’den geçişini esas alan “tezkere”yi Meclis’ten geçiremeyen AKP hükûmeti, Meclis’i by pass ederek Müslüman komşusu Irak’ın işgaline tam destek verdi, veriyor. Başta İncirlik olmak üzere Anadolu’daki üslerden havalanan Amerikan savaş uçakları, Irak kent ve köyleri üzerine binlerce sorti yapıp, sivilleri bombaladılar. Çoğu çocuk, kadın ve yaşlı iki milyon Iraklının öldürülmesine seyirci kaldı, lojistik destek temin etti, ediyor… Yine Amerikan küresel hegemonyası ve Asya’daki çıkarları uğruna Somali’ye olduğu gibi işgalle yüz binlerce sivilin katledildiği Afganistan’a askerî birlik gönderip Mehmetçiği cepheye sürerek conilere kalkan yaptı, yapıyor. NATO içindeki bütün yükümlülüklerini fazlasıyla yerine getirdi, getiriyor…
ABD, TÜRKİYE’Yİ HARCIYOR… Ne var ki ABD, bunca destek verdiği “stratejik ortağı”nı kaale almadı, almıyor. Bütün ısrarına rağmen inadına İran’a yaptırımlarda direndi, direniyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlığını yürüten ve hâlen işgaline arka çıkan Türkiye’yi yüksünmeden bir kalemde harcadı, harcıyor. “17 Mayıs Tahran anlaşması”nı yüksünmeden sildi, siliyor. Türkiye’nin Irak ve Afganistan’da çıkmaza ve zora giren ABD’nin de “oluru”nu alarak küresel ve bölgesel çıkarlarını önceleyen “İran’la “uranyum takası” anlaşmasını takdir etmek bir yana, büyük bir pervâsızlıkla yok saydı, sayıyor. Washington, perde altında “uygun gördüğü” takas anlaşması”nın üzerinden üç hafta geçmeden berhava eden agresif ve anlaşmaz tutuma giriyor. Daha önce “takas anlaşması”nı onaylayan ve “yaptırımlar”ı veto edeceğini açıklayan Rusya ve Çin’i yanına alarak, stratejik ortağı Türkiye’nin bunca çabasını boşa çıkarıyor. Ankara’yı fiilen devre dışı bıraktırıyor… Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton’un “İran’ın bugüne kadar karşı karşıya kaldığı en sert yaptırımlar” olarak nitelendirdiği “dördüncü yaptırım paketi listesi”nde, uluslararası alanda İran’ın mal varlığının dondurulmasından seyahat yasağına, silâh ambargosundan açık denizler sınırlamasına, bankacılık sektörünün denetlenmesinden nükleer programla ilgili şirketlerin İran’da iş yapmalarının engellenmesine kadar bir dizi hayatî önlem ve yasak dayatılmakta. Özetle, İran resmen dünyadan tecrid edilip yalnız bırakılmakta. Ve bu tecdit ve ambargodan hâlen 10 milyar dolar ticaret hacmi bulunan ve başta enerji ve ulaşım olmak üzere önemli ekonomik işbirliklerini ilerleten Türkiye’ye zarar görmekte… Türkiye’nin uluslar arası sermaye güdümündeki Körfez sermayesine yönelmesini öneren ABD, yüzölçümü Türkiye’nin, 70 milyon nüfusla dört Körfez ülkesinin üç-dört misli iktisadî ve ticarî hacme sahip muazzam bir pazar olan, ortak inanç, kültür ve tarihî değerleri paylaştığı Müslüman komşusu İran’la ilişkilerini geliştirmesine ve işbirliğine takoz koymakta…
DANIŞIKLI PAZARLIK İMÂSI… Lâkin bütün bunlara karşı Ankara, tıpkı Türk vatandaşını hunharca katledip yaraladığı Mavi Marmara gemisi saldırısı sonrası İsrail’e olduğu gibi, ABD’ye de alttan alıyor. Türk-Arap işbirliği toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, isim vermeden İsrail’i işâret ederek, “İran’a gösterilen tepki, bölgede nükleer silâh sahibi olan ülkeye gösterilmiyor” diye yakınıyor. Türkiye’yi fütûrsuzca harcayan ABD’yi örtülü ifâdelerle şikâyetle yetiniyor! Dahası, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin bunca çabasını takmayan Amerikan yönetimine yüklenmek yerine hâlâ Obama ve Clinton’un İran’a sert tepkileri arasından cımbızla seçtiği “fırsat penceresi”nden bahsediyor. Bir nevi tecâhül-ü ârifle Obama’nın diplomasi kapısını kapatmadığını söylüyor. Görünen o ki Erdoğan’ın her defasında dikkat çektiği ABD ile “stratejik ortaklık” söyleminin ve “Türkiye’nin hiçbir zaman çıkar ve politikaları bu denli ABD’yle paralel olmadı” diyen Davutoğlu’nun iddialarının aksine, son İsrail ve İran örneklerinde olduğu gibi, Ankara, Washington’a politikalarını anlatamamış. Brezilya ve Lübnan dışında BM Güvenlik Konseyi üyelerini ikna edememiş. “Takas anlaşması” diplomasisinde de başarısız olmuş… Ve gelinen noktada BM Güvenlik Konseyi’nde “hayır!” diyen, ama “karar gereği” İran’a yönelik ağır yaptırımlara fiilen katılacak olan Ankara, çelişkiler cenderesinde. Bir yandan “ağır yaptırımlar”a veryansın ederken, diğer yandan “hayır” oyunda “İran’ı sisteme kazandırma” paravanında ABD ve Batılı müttefikleriyle kapalı kapılar arkasında pazarlıkla danışıklı- dövüş oyunu oynandığı intibâını verdiriyor. Davutoğlu’nun, “çekimser’ ve ‘hayır’ arasında sayın Obama ve Washington’la bazı görüşmeler yaptık; bunlar devlet mahremiyeti içinde kalacak” ikrarı, bunun ifâdesi… 11.06.2010 E-Posta: [email protected] |