Umut YAVUZ |
|
Siyaset nedir, ne değildir? |
Siyasetin yaygın tanımlarından biri de; “Belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir.” Doğru siyaset anlayışı elbette çatışma üzerine değil, uzlaşma üzerine bina edilmiş siyasettir. Zira, aynı zamanda bir yönetme san'atı olan siyaset ile uğraşanların, yönetmeye talip oldukları toplumdaki çatışmaları körükleyecek bir anlayışta bulundukları takdirde, o toplumu belli bir süre sonra yönetemez hale gelecekleri aşikârdır. Şu da bir gerçek ki; ihtilâf ve karşıtlıklar, demokrasinin ruhuna tamı tamına uygun durumlardır. Elbette iktidarın olduğu yerde muhalefet de olmalıdır. Tıpkı farklı fikirlerin bir araya gelmesinden hakikatin doğmasının umulacağı gibi, farklı çıkar gruplarının bir arada bulunup uzlaşma yoluyla birleşmesinden de umumî fayda elde edilmesi muhtemeldir. İşte siyaset san'atıyla uğraşanlar, bu farklı grupların tek bir toplum sözleşmesi çatısı altında, uygun bir zeminde uzlaştırılması üzerinden icraatlarını gerçekleştirmek durumundadır. Diğer yandan siyaset kurumunun faaliyetini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için elbette “gücü” yani “iktidarı” elinde bulundurması gerekecektir. Bu gücün ve iktidarın bir baskı aracı haline gelmesini engellemek için de kuvvetler ayrılığı denilen devlet dengesi ihdas edilmiştir. Böylesi bir dengeden yoksun yönetimlerin demokrasiden istibdada evrilmesi gecikmeyecektir. Bugünkü Türkiye tablosuna bakıldığında, siyaset kurumu ve siyasetin zirvesindeki iktidarın uzlaşmadan çok çatışmalardan beslenir bir hale geldiği görülecektir. Öte yandan demokrasinin olmazsa olmazı olarak nitelediğimiz kuvvetler ayrılığı ilkesi de, kuvvetlerin birbirilerine hegemonya kurma mücadelesine dönüşmüştür. Dördüncü kuvvet olarak tabir edilen medya da bu mücadelenin bir tarafı olarak sahnede yerini çoktan almıştır. Şimdi karşımızda milletin egemenliğine sınır koymaya çalışan bir “kuvvetler cephesi” ile milletin egemenlik hakkını yalnızca kendi sınırsız iktidarında gören ve gittikçe çatışmaların ve kaosun körükleyicisi olarak ortada duran bir “iktidar kuvveti” vardır. Böylesi bir kısır döngüden ne istikrarın, ne refahın, ne de demokrasinin zuhur etmesi mümkün değildir. Zamanla illegal yöntemlerin ve anti-demokratik bir takım faaliyetlerin yaygınlaşacağı böylesi bir iklimde, artık ne milletin iradesinden ne de milletin hayır ve selâmetinden söz etmek mümkün olur. İstikrar ve refah bir balona, adalet ise bir yılana dönüşür… Zamanla biri patlar, öteki de önüne geleni sokmaya başlar… Bu pek tabiî ki arzu edilesi bir hal değildir. Ancak siyasetin, kaypak ve yalanlarla dolu ikliminin illüzyonist aktörleri bunu süslü ve güzel göstererek insanları aldatırlar. Tam da bu sebeple siyaset aynı zamanda bir aldatma san'atıdır… Son zamanlarda siyaset, hiç olmadığı kadar bir “konuşma ve hitabet” san'atı haline de geldi. Öyle ki, normal şartlar altında sadece “eylemler” siyasetin gündemi ve konusu olabilecekken, artık sözler ve konuşmalar gündemi belirlemeye ve insanları tatmin etme konusunda yeterli gelmeye başladı. Konuşmalar, konuşmalar, konuşmalar… Ucu bucağı olmayan, lastik gibi elastik, hava-cıva gibi gelip geçici, bol keseden konuşmalar… Artık siyasetten beklentimiz bununla sınırlı. Bu kör ve kısır döngü, ülkemize çok vakit kaybettirdi, kaybettirecek… 10.06.2010 E-Posta: [email protected] |