Hüseyin EREN |
|
Isparta’dan Gazze gönüllere |
Bursa ay ışığı ile sabaha merhaba derken, belki de Gazze’de güneş doğmuştu, bizse gül diyarına, nur diyarına yolculuğa çıkmıştık. Yol boyunca sabahın dirilişine yağmur eşliğinde şahitlik etmek, doyumsuz tefekkür zevki veriyordu. Gün doğarken iman tefekkürle tazeleniyor, zikirle ziyadeleşiyordu. Rabbânî mektupları harfî okumak doğumdur, diriliştir, tazelenmektir. Çam yapraklarında tutunan yağmur huzmeleri, kayan bulutlar, renk renk bakan çiçekler, aşk diye öten bülbül, maşuk gül nasıl bir mektupsa; Gazze de okunmak için gönderilmiş bir mektuptur. Cemal ve Celâl mektuplarını birlikte okuma dengesini bize öğreten Kur’ânî tefsir Nur Risâle’leri ve onun müellifi, bize her şeyden, her bir şeyden hikmet dersler çıkarmamızı öğretiyor. Kâinat koskocaman bir kitap; tefekkür zevkine bir vardın mı, zikir coşkusuna bir kapıldın mı hikmet aşkı sarıverir benliğini, dünya avuçlarının içinde döner, ayaklarının altında gezinir. Dünya yolcu, kâinat yolcu, aziz misafir insan da yolcu ve biz de yolcuyuz; Bursa’dan Isparta’ya… Ulu çınar, ulu çınarla yan yana Ulu Cami, fıskiyelerden fışkıran su sesi, tatlı ve serin esen rüzgâr, güller ve de güller; renk renk, rayiha rayiha… Bulutların gölgesi altında, geniş meydanda gezinen nurânî insanlar; sarılıyorlar, tebessüm ediyorlar, muhabbet konuşuyorlar, birbirlerine nuraniyet, sirayet ve in’ikâs ettiriyorlar. Barla’da koca çınarda tek başına duran adam, Ulu Camileri, meydanları dolduran binler, milyonlar adama dönüşmüş. Nasıl sevinilmez, nasıl sekîne solunmaz, nasıl muhabbetli uhuvvetle bir daha, bir daha sarılınmaz. Evet Üstadım, rüzgâr şahit, bulut şahit, çınarlar şahit, su şahit, gül şahit, gök şahitti muhabbetimize. Hani demiştin ya talebelerine, sizin yazdığınız Risâleler sadaka hükmüne geçti, bu vatanı komünizmden korudu, 2. Dünya Savaşına girmemizi engelledi. Duâlarımız ve himmetinizle, burada Allah için, kâinatın nuru Peygamberimiz (asm) için toplanmamız sadaka hükmüne geçer de, başta Gazze olmak üzere, Irak, Afganistan, Pakistan ve diğer bölgelerde yaşayan Müslüman kardeşlerimize maddî ve manevî fütuhat olarak yansır. Biz manevî cihatla mükellefiz değil mi Üstadım. Isparta sokakları, Bursa sokakları, Kütahya sokakları, Hakkâri ve Edirne sokakları, Bağdat, Kabil de ve de diğer bütün şehirler de abluka altında değil mi? Öyle bir abluka ki ebediyete kasteden, sonsuz saadeti kazandıran imanı mahvetmek isteyen bir abluka ve işgal, en tehlikelisi de bu değil mi? Gazze’leşmiş gönüller yardım bekliyor, destek bekliyor, himmet bekliyor, gayret bekliyor, çalışmak bekliyor, muhabbet bekliyor, uhuvvet bekliyor. Kaç gemi ile kaç tayyare ile gidilmeli o gönül diyarına, akıl memleketine, ruh vatanına? İhtiyaç o kadar şiddetli ki; latifeleri aç, akıl gıdasız, kalp susuz. Rahman’ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed-i Arabî (asm) başta olmak üzere, bütün İslâm büyükleri, Bediüzzaman Said Nursî, Nur Talebeleri ve bütün Müslümanlar için okutulan Isparta Mevlidi, Gazze’leştirilmek istenen gönüllerden düşmana kuvvetli bir füze atışıydı, yok edici nükleer nur bombardımanıydı İnşâallah. Son bir selâm sözü Üstadım: Barla’daki yediğimiz kirazın tadı neydi öyle? Nasıl bir tat, nasıl bir lezzet… Şifa niyetine… İnşâallah okuduğumuz her Risâle de kiraz tadında lezzet ve şifa verir. Barla’dan Bursa’ya dönüş; bedenler yorgun, yürekler dingin, lâtifeler diri. Yol boyunca rahmet yağmurları eşlik ediyor bize, vardığımızda da öyle. Bahar bitti, yaz geliyor; Gazze’de ve Gazze gönüllerde gündüzde güneş, gecede ay aydınlatacak, yeryüzünün fethini gece ve gündüz göreceğiz İnşâallah. 09.06.2010 E-Posta: [email protected] |