M. Latif SALİHOĞLU |
|
Feyizli okumalar |
Bazılarının "tatil dönemi" dediği yaz mevsimine girilmesiyle birlikte, feyiz ve bereket yüklü "okuma programları" da başlamış oldu. Yer yer bizim de iştirak ettiğimiz bu programlar, genellikle hayır kurumları, izci grupları, öğrenci platformları, gençlik ve spor dernekleri gibi gönüllü teşekküller tarafından organize ediliyor. Şahsen, büyük ölçüde istifade ettiğimi, ruhumu, iç dünyamı ferahlatan mânâlarla feyizyâb olduğumu söyleyebilirim. Haliyle, bu gibi programlarda önem kazanan can alıcı nokta şudur: Bu okuma programları, acaba nasıl bir plânlama yapılarak, nasıl bir uygulama tarzı takip edilerek, en verimli, en semeredar bir hale getirilebilir? Evet, bu noktanın izahını ve bu suâlin cevabını bulmak, esasında bu tür hizmetlerle alâkalı hemen herkesin en büyük dileği, temennisi, hatta gayesidir, denilebilir. İşte, biz de müteakip yazılarımızda, bu âlî maksada ve bu ulvî gayeye mâtuf noktalara değinmek arzusundayız. Sizlerin de yardımı, desteği ve katkılarıyla, inşaallah, ideal mânâdaki okuma programlarının nasıl olması gerektiği hakkında, detaylı ve etraflıca mâlumat toplamaya ve bunları burada yine sizlerle paylaşmak fikrindeyiz. Tevfik–i İlâhiye refikimiz, inâyet–i Rabbâniye üzerimizde olsun.
Söze kınamakla başlanır
Mâsumlara karşı bir haksızlık yapıldığında... Bir şiddet uygulandığında... Bir zulüm işlendiğinde... Bir gaddarlık sergilendiğinde... Hele hele mâsum kanı akıtıldığında... Söze, öncelikle o haksızlığı kınamakla başlanır. O şiddeti reddetmekle, o zulmü lânetlemekle söz başlanır. Başka türlü söz nâfile olur. Başka türlü lâf, zillet ifadesi hükmüne geçer. * * * Gazze'ye insanî yardım yükü götüren filoya karşı İsrail kuvvetlerinin sergilemiş olduğu vahşet tablosu var gündemde. Bazıları lâfı eğip bükerek, konuyu başka tarafa çekiyor. Meselenin elbette ki, değişik yönleri vardır. Kimin ne kadar haklı, ne kadar haksız olduğu hususu da elbette ki konuşulur, tartışılır. Ama bunlar, sonraki işler; hatta devletlerin, hükümetlerin müdahil olacağı, olması gereken başka meseleler. * * * Burada nazara vermek istediğimiz asıl mesele şu: Herkes için birinci konu ve öncelikli madde, yapılan zulmü kınamak, sergilenen vahşeti lânetlemektir. Evet, insanî meziyet ve bilhassa dinî izzet, İslâmî hamiyet, bunu iktiza eder, böyle davranmayı gerektirir. Efendim, şöyle yapılmalıydı da, böyle yapılmalıydı da, falan filân... Bir dakika lütfen! Böyle konuşacaksan şayet, seni dinlemiyorum. Konuya böyle gireceksen eğer, sesini duymak dahi istemiyorum. Önce, tükür şu ehl–i zulmün hayasız yüzüne; sonra başka şeyler konuş. Görmüyor musun ki, ortada bir zalimlik var, bir zorbalık var. Görmüyor musun ki, ortalık kan revân olmuş. Denizin ortasında onlarca mâsumun kanı akıtılmış. Adeta bir katliâm yapılmış. Gönüllü sivil kimselere karşı, gaddarlıkta sınır tanımayan bir muamele sergilenmiş. Muhtaçlara gidecek olan insanî yardımlar, en katı bir tavırla engellenmiş. Vesâire... Bütün bunları görmüyor musun? Bütün dünyanın gördüğü bu vahşet tablosunu, sen niye görmüyorsun, görüp de lânetlemiyorsun da, zillet kokusu işmam eden tevillere sapıyorsun? İşlenen zulüm, tevil götürmez. Sergilenen zorbalık, başta türlü sözleri kaldırmaz. Hiç olmazsa şimdilik kaldırmaz. Söylenecek başka sözlere, kınama safhasından sonra, hatta çok daha sonra sıra gelir. Demek ki, zulümde ve zorbalıkta zaten sabıkalı olan bir korsan kuvvetin müdahalesini özellikle ve öncelikle kınamak gerek, lânetlemek gerek. (NOT: Yeni Asya, tâ ilk günden itibaren, hem manşet haberi, hem de köşe yazılarıyla bu izzetli tavrı sergilediği halde, ne yazık birileri bunu görememiş de, nazarı başka bir noktaya takılıp kalmış, tutup onu kalemine dolamış.) Hülâsa: Haksızlık karşısında susmamalı. Zulmü kınamadan başka konuya girmemeli. "Besmele"yi, "Euzu"den evvel çekmemeli... Değil mi kardeşim?
Tarihin yorumu 9 Haziran 1950
Menderes, DP Genel Başkanı
Yaklaşık 4,5 senedir liderliğini Celal Bayar'ın yapmış olduğu Demokrat Partinin (DP) Genel Başkanlığına Adnan Menderes getirildi. (9 Haziran 1950) Bayar, DP Meclis grubunun oylarıyla 22 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı seçilmesi dolayısıyla, partideki görevinden ayrılmıştı. Aynı gün Başbakanlık makamına getirilen Menderes, DP Genel Başkanlık görevini vekâleten yürütüyordu. 9 Haziran'da ise, bu vazifeye asâleten seçilmiş oldu. Menderes, tam on sene müddetle DP'nin Genel Başkanlığı makamında bulundu. Bu göreviyle birlikte, tam da Başbakanlığının 10. yılında, bir askerî cuntanın yapmış olduğu vahşîyane bir darbe sonucu, bu her iki görevinden de mahrûm edilmiş oldu. 27 Mayıs (1960) Darbesinin sebebiyet verdiği maddî–mânevî tahribat, saymakla bitecek gibi değil. 09.06.2010 E-Posta: [email protected] |