Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Müsbet hareket |
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Fethullah Gülen’e destek verirken söylediği “Her şartta ve herşeye rağmen müsbet hareket etmeliyiz” sözünün, son İsrail saldırısından başlayarak, benzer her durum için enine boyuna tahlil edilmesine büyük ihtiyaç var. Çünkü pek çok sıkıntının düğümü burada. Son hadiseye bu açıdan bakacak olursak: Hepsi silâhsız kişilerden meydana gelen bir gönüllüler grubunun tamamen insanî yardım amaçlı seferinde o üzücü olaylar niçin yaşandı? Bu suale verilen “Sebep İsrail askerlerinin saldırganlığı” cevabı, yaşanan vakıanın ifadesi. Ama görünen o ki, mesele ondan ibaret değil. İşin bir de diğer vechesi var. İHH yöneticilerinin ve olayı birinci derecede yaşayan yolcuların ifadelerinden anlaşıldığına göre, gemiye giren İsrail askerleri esaslı bir direnişle karşılaşmışlar. Hattâ içlerinden 10 kadarı bir anda etkisiz hale getirilmiş, silâhları alınıp denize atılmış, hattâ sonradan yayınlanan fotoğraflarda görüldüğü üzere fena halde dövülüp hırpalanmışlar. Ve plastik mermilerin kullanıldığı ilk saldırıda bunlar olunca, katliâma dönüşen ikinci taarruz gelmiş. İşte burası son derece kritik ve hassas. Silâhsız şekilde de olsa o çatışmaya meydan verilmese ve yolculuğun aslî hedefini oluşturan insanî yardım çizgisinde kalınarak askerlere mukabele edilmeseydi, yine o kayıplar olur muydu? Galiba o noktada, böyle vahşi bir saldırıya ihtimal vermeme düşüncesinden de kaynaklanan bir hazırlıksızlık ve tedbirsizlik hali söz konusu. Bir anda güvertede beliren silâhlı ve gaz maskeli askerlere karşı en uygun hareket tarzının ne olacağını tayinde zorluk çeken ve ilk etapta çatışmalı bir direnişe tevessül edip, ardından o ortamda bunun yanlış olduğunu fark ederek sükûnete avdet eden bir tavır sergilendiği anlaşılıyor. Ve burada, müsbet hareket prensibini içselleştiremeyip eski kavgacı reflekslerle hareket eden reaksiyoner tavrın öne çıktığı gözleniyor. Karşıda İsrail gibi güvenlik paranoyasıyla yatıp kalkan ve her an diken üstünde duran bir korsan devletin bulunduğunu, dahası yardım gemilerine günler öncesinden itibaren müdahale tehditleri savurduğunu ve buna rağmen böyle karşılık vermenin bu neticeleri verebileceğini bile bile. İşin bu cihetlerinin de samimiyetle ve yapıcı bir yaklaşımla enine boyuna sorgulanması şart. Ama bu özeleştiri, değerlendirme ve istişareleri yaparken, Müslümanlar arasında çatlak oluşturup fitne çıkarmak için fırsat kollayanlara prim ve malzeme verilmemeli. İşgalci İsrail’in vahşet ve gaddarlığına mazeret, gerekçe ve hattâ haklılık payı verecek tavırlardan da kaçınılmalı. Yapılan zulümler, işlenen cinayetler, sebebiyet verilen mağduriyetler temize çıkarılamaz, mutlaka hepsinin hesabı sorulmalı. Problemin, son olay üzerine yansıtıldığı gibi sadece Gazze’ye uygulanan ambargo ile sınırlı olmadığı, Filistin topraklarındaki İsrail işgalini ve Kudüs başta olmak üzere Filistin’i Yahudileştirme politikalarını sona erdirmenin kesin ve kalıcı çareleri bulunmadıkça çözümün sağlanamayacağı anlaşılmalı. Yani, eğer izin alınması tavsiye edilen otorite diz boyu zulme batmışsa, onun zulmüne teslim olup boyun eğmek yok. Ama zulme direniş adı altında, mağduriyetlerin daha da artmasını ve mağdurların iyice ezilmesini netice veren hikmetsiz ve yanlış stratejilere de müsaade yok. İsabetli tavır, bu iki uç arasındaki çok ince çizgide. Bilindiği gibi, müsbet hareket prensibini telâffuz eden kişi, Said Nursî. “Patent hakkı” ona ait. Uygulamadaki güzel örneklerini de onun mücadele dolu hayatında görmemiz mümkün. O, hem Doğudaki Rus ve İstanbul’daki İngiliz işgaline karşı en cesur ve kararlı mücadeleyi verenlerden biri olup zalimlerin zulmünü yüzlerine çarparak gaddar ve cebbarlara meydan okumuş; hem de asayiş bozulup masumlar zarar görmesin diye, bir savcının veya karakol başçavuşunun keyfî tavırlarını sineye çekmişti. Müsbet hareket esasını doğru anlayıp yerli yerinde, isabetli bir şekilde uygulayabilmek için, onun hayat çizgisini ve fikirlerini, orijinal bütünlüğü içinde kavramaya ihtiyacımız var. 09.06.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (06.06.2010) - Gazeteyi hazırlarken (04.06.2010) - Bundan sonra... (02.06.2010) - İsrail ve terör (01.06.2010) - İsrail vahşeti ve Türkiye |