Nejat EREN |
|
Hayata müsbet bakış açısı ve insan |
Bugün sizlere “arşivimden” hazırladığım “bilge kişilerin” hayata ait tesbitlerinden bir demet sunmak istiyorum. Özellikle bu asırda devamlı değişmeyi ve gelişmeyi isteyen her insanın ruh ve duygu dünyasına birazcık katkıda bulunabilmek ve kafasındaki sorularına ve dertlerine yardımcı olabilmek amacıyla! Ve de bir mukayese olması bakımından; elimizdeki Risâle-i Nur Külliyatının ne kadar isabetli fikirler serdettiğini biraz daha net olarak görebilmek düşüncesiyle. Eflatun’a iki soru sormuşlar: Birincisi, “İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir?” Eflatun kendi hayat felsefesi ve görüşüne göre tek tek sıralamış tecrübe ve tesbitlerini: “İnsanlar çocukluktan sıkılıp, büyümek için acele ederler. Sonunda çocukluğu özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirip; sağlığı geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar; Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşayabilirler. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar; ancak hiç yaşamamış gibi ölürler” demiş. Arkasından da şu ikinci soruyu sormuşlar: “Peki çare ne?” Çareyi de göstermiş yine kendi hayat felsefesi açısından ünlü filozof: “Kimseye kendinizi ‘sevdirmeye’ kalkmayın. Önemli olan; hayatta, ‘en çok şeye sahip olmak’ değil, ‘en az şey’e ihtiyaç duyabilmektir.” (Eflatun) Ne dersiniz? Biz de kendimizi bu mihenklere vuralım mı? Bu haller bizde var mı, araştıralım mı? Şöyle bir bakalım mı mevcut ve geçmiş hayat çizgimize? Ve de asrın reçetesi “Risâle-i Nur Külliyatı”nda bu konularla ilgili paralel görüş ve cümleleri hatırlamaya çalışalım. “Her hâl üzere Allah‘a şükretmek. Hayatı bulunduğun gün ve âna göre tanzim edip geçmişten ders alıp, gelmeyen günlerin yükünü başa dert etmemek ve omuza almamak.” Bir başka düşünürden yine hayatın akışı ile ilgili bazı tesbitlere bir göz atalım: “Hiçbir işte acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Zira karar; aklın durması halidir. Karar verildiği anda, akıl düşünmeyi, dolayısı ile de gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.” (Lao Tzu) Ne dersiniz? Bu tesbitlere göre “hayatî” kararlarımızı doğru olarak alabiliyor muyuz? “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.” (17. Lem’a) hakikatiyle bu tesbitlerin bağlantısı idrakimize oturuyor mu? Şimdi meşhur İngiliz şair ve düşünürü Shakspeare’den bir tesbit alalım: “İnsanların çoğu sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.” (Shakspeare) İnsan fıtratının muhabbete ne kadar muhtaç olduğunu hatırlatan bu satırların ihtarıyla “Uhuvvet” Risâlesini, külliyattaki “muhabbet” bahislerini, “ihtiyarlar” ve “gençler” bahislerini ve de “ölüm” hakikati ve İslâm gerçeğini bir defa daha “dinsiz felsefe ve müsbet felsefe” açısından mukayese ederek okumaya çalışsak. Hakikatlere ve gerçeklere biraz daha sağlıklı yaklaşabilir miyiz dersiniz? “Gerçeği” hakikatlerin ışığında, idrak ederek, anlayarak, kavrayarak okumalarımızın “bol” olması dilek ve temennisiyle. 11.06.2010 E-Posta: [email protected] |