Nimetullah AKAY |
|
Maddeci bakışla problemler çözülemez |
Muhakemât okumaları-3 Mazide teorik olan, yani sadece düşünülebilen bazı şeyler, günümüzde veya gelecekte açık bir şekilde ortaya çıkabilmektedir. Dünya hayatında en mükemmeli yakalama eğilimi vardır. Bu sebepten dolayı âlemin yaratılışı tekâmül kanununa tabidir. İnsan da yaratılış âleminin bir parçası ve en mükemmel meyvesi olduğundan, onda da tekâmül kanununa bağlı bir ilerleme, yeni bir şeyler ortaya koyma meyli vardır. Ancak bu meyil, fikirlerin birleşmesi ve birbirine destek vermesiyle gelişme gösterebilir. Fikirlerin birleşmesi ise, geçmişte ortaya konulanlarla ilgili olan bilgilerin yani köklerin üzerinde gelişme gösterebilir. Daha önce ortaya çıkan gelişmeler ise, ilim kanunlarının tohumlarını, varlıkların tohumlarının çıktığı kaynaktan, zamanın uygun bir zeminine ekmek ile mümkün olabilmiştir. Bu tohumlar ise zamanla ve tecrübelerle büyümüş ve gelişmeye başlamıştır. İşte insanlığın bugün ulaştığı ilmî ve teknik gelişmelerinin temelinde bu durum vardır. Bundan dolayıdır ki, bu zamanda herkesin hissesini aldığı ilimler sırasına girmiş bir çok mesele, geçmiş zamanda teorik veya gizli bir şekilde bulunmakta idi. Zira görüyoruz ki ilmin gelişmesi neticesinde bu zamanın çocuklarına bile çok basit gelebilen bazı keşifler, geçmişte büyük bir dehaya sahip olan İbn-i Sina ve onun gibilerine teorik ve gizli bulunmaktaydı. Bu, İbn-i Sina ve onun gibilerinin noksanlığı değildi şüphesiz. İbn-i Sina birçok ilimde ilerlemiş, büyük bir zekâ ve düşünce sahibi idi. Ama o ve onun gibiler ilmin henüz bu zamandaki gibi gelişmediği bir zamanda yaşıyorlardı. Diğer bir ifadeyle onlar zamanlarının çocuğuydu. Meselâ zamanının denizcilik dehası Kolombo gibi birinin meşhur olmasına sebep olan Amerika kıt'asının keşfi, eğer bu zamana kalmış olsaydı, basit bir denizci bu keşfi yapabilirdi. Ama Kolombo o günün denizcilik şartlarına göre büyük bir iş başarmıştı. Zikredilen misâllerden sonra şöyle iki hususu göz önünde bulundurmak gerektir: Birincisi, bazı işlerin başarılması için fikirlerin birbirine destek vermesi gerekir. Meselâ, büyük bir taşı yerinden oynatmak için insanların birbirine yardım etmesinde büyük fayda vardır. İkinci misâlde ise, fikirlerin birliği ve yardımlaşma fayda vermemektedir. Meselâ bir uçurum üzerinden atlamak isteyen bir insana yardım için, bir de bin de birdir. Çünkü o ancak kendi kabiliyetiyle ve kendine olan güveniyle atlayışında başarılı olabilir. Ona başkasının yardımı, teşvik edici olmaktan başka bir fayda vermemektedir. Bu örneklere binâen ilimlerin bir kısmı, büyük bir taşın kaldırılması gibi yardımlaşmaya muhtaçtır. Bunlar çoğunlukla maddî ilimlerdir. Diğer bir kısmı ise ikinci misale benzer. Gelişmeleri âni olur. Bunlar ise çoğunlukla manevî olan İlâhî ilimlerdir. Bu ikinci kısım için fikir birliği, mahiyetleri hakkında bir değişiklik meydana getirmese dahi, mahiyetlerinin ortaya çıkmasına kuvvet verebilir. Unutulmamalıdır ki, kim bir ilimle çok fazla meşgul olursa, çoğunlukla başka konulara olan ilgisi azalır. Bundan dolayıdır ki, maddîyatla fazla meşgul olanların manevî yönleri zayıf kalır. Diğer bir ifadeyle, maddîyat mânânın aleyhine gelişme gösterir. Bir hasta, Tıb Doktoru yerine hastalığının tedavisi için bir mühendise müracaat ederse ve gösterdiği ilâcı kullanırsa, ölümüne zemin hazırlamaktan başka bir şey yapmış olmaz. Bunun gibi, sadece hakikatlerden ibaret olup maddeden soyulmuş olan manevî problemlerimizin halli için, maddî ilimlerle meşgul olanlara müracaat etmek, onlarla istişare etmek, adeta Rabbanî Lâtifelerin merkezi olan kalbin durmasına ve nurlu bir cevher olan aklın ölüm fermanının hazırlanmasına sebebiyet vermek demek olacaktır. Evet her şeyi maddîyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise manevîyata kördür, gerçekleri göremez. 14.06.2010 E-Posta: [email protected] |