Faruk ÇAKIR |
|
Müstehcenlik yarışına dur de! |
Dünyayı kurtarmaya çalışırken, kendimizi, ailemizi ve ülkemizi tehdit eden tehlikelerden habersiz kalmamak lâzım. Yeri geldikçe ifade etmeye çalıştığımız gibi, hepimizi tehdit eden ciddî tehlikelerin biri de medya vasıtalarının müstehcenlik noktasındaki ölçüsüz yarışıdır. Gazeteler, televizyonlar ve ‘sanal dünya’ denilen ‘internet dünyası’ bu hususta birbirleriyle yarışıyor. İlmen ve tıbben izlenmemesi gereken ‘dizi’ler ailece izleniyor ve eve sokulmaması gereken bazı gazeteler ellerde ve ceplerde taşınıyor. Müstehcen bazı gazeteleri ‘mütedeyyin hacı amcalar’ın elinde görünce hem üzülüyor hem de böyle tuzaklara düşmemek için dua ediyoruz. Bu arada, ‘alkollü içki reklamları’nın da gazetelerde tam sayfa olarak devam ettiğini hatırlatalım ve bu felâketin bir an önce sona ermesi gerektiğini de Türkiye’yi idare edenlere söyleyelim... Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Davut Dursun da televizyonlardaki müstehcen yayınlardan yana şikâyetçi olmuş. ABD’nin televizyonlarda yayınlanan film ve dizilerdeki müstehcenlik ve şiddet konusunda Türkiye’den daha muhafazakâr olduğunu hatırlatan Dursun, milletvekillerini televizyonun çocuklar üzerindeki etkileri konusunda ikaz etmiş. Nasıl bir girdaba sürüklendiğimizin her halde farkında değiliz. Avrupa ve Amerika’da yaşayanlar Türkiye’deki TV yayınlarını görünce bir anlamda ‘şok’ oluyorlar. Çünkü Avrupa ya da Amerika’da belki daha fazla müstehcen yayın yapan kanallar var, ama onlar şifreli kanallar. Yani günün her saatinde, çoluk çocuk izlenebilen ‘serbest’ kanallarda bizdeki gibi müstehcen yayın yapılamaz. ‘Çirkin yayın’lar ya şifrelidir ya da gene geç saatlerde yayınlanabilir. Bizde ise değil dizi ve filmler, reklâmlarda bile aşırı müstehcenlik yapılıyor. İlgili olsun olmasın her konuda ‘kadın’ların reklâm malzemesi olarak kullanılması her halde tesadüfî değildir. Gençliğin imanını çalmak için müstehcenlik bir vasıta olarak kullanılıyor. Nedense, kadınların ticarî bir ‘mal’ gibi kullanılmasına sözümona ‘kadın hakları savunucuları’ ya da feministler de sessiz kalıyor. Bazı firmalar ‘ürün’ reklâmlarında bilerek ‘kadın’ unsurunu kullanmıyorlar. Onlara bu hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ederken, bazı firmaların da her adımda ‘kadın manken’ kullanmasını protesto ediyoruz ve etmeliyiz. Reklâmlar konusunda dikkatimizi çeken başka bir nokta daha var: 70 milyonu aşkın ‘tüketici’nin yaşadığı ülkemizde tesettürlü kadın, kız ve ‘uygun giyinen insan’ yok mu ki her reklâmda açık-saçık mankenler kullanılır? Sadece açık-saçık olanlar mı ‘tüketici’ ya da ‘müşteri’dir? Herhangi bir ürünün reklamı yapılırken, onu tanıtan kişi başörtülü olsa kıyamet mi kopar? Başörtülüler ‘ürün’ satın almıyor mu ki, hep ‘müstehcen giyinen’ mankenlerle reklâmlar kirletiliyor? Her noktada ve her konuda müstehcenlik yarışına bir son vermenin vakti gelmiş olmalı. Tüketici derneklerinin de bu hususta aktif görev alması ve üreticilere çağrıda bulunmasını talep ediyoruz. Aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı da kamuoyunu, üretici ve tüketicileri de bu hususta ikaz edebilir. Her kademedeki müstehcenliğe dur demek hepimizin vazifesi vesselam... 14.06.2010 E-Posta: [email protected] |